Bir yerde okumuştum…
Önce gece vardı, güneş sonra doğdu diye… Galiba ana karnındaki
karanlıktan, doğumla birlikte gün yüzüne çıkmayı kastediyordu yazı.
Anne karnından çıkarak anneden ayrılma travması üzerine oluşturulan
koskocaman bir psikodinamik kuram literatürü var biliyor musunuz? Genel birkaç
varsayım dışında pek de okuyup, öğrendiğimi söyleyemem. Laf aramızda
psikanalistleri de psikanalitik kuramcıları da pek sevmem. Kodamanlığın kitabını
yazanlar çoğunlukla onların arasından çıkar zira. Freud seviciler…
Ama yeri gelmişken Jung’un gönlümdeki yeri başkadır, belirteyim.
Çocukluğu, geçmişi, geçmiş acıları konuşmak sanılanın aksine her zaman
işe yaramaz. Yaradığı da olur tabi; ama her zaman değil. Yani şu meşhur
psikoloğa gideyim de bana “çocukluğunu anlat” desin hikayesi aslında bir şehir
efsanesidir.
Mesela bendeniz…
Önce bugün ne yaşıyor karşımdaki hasta onu öğrenmeye çalışırım. Onu neyin
bana getirdiği önemlidir. Evet bazen altından kökü mazide kalmış birtakım
yaraların çıktığı doğrudur. Ama diyorum ya, her zaman değil.
Bir de şunu unutmamak lazım aslında, bir sorunun nedeni geçmişte bir
yerlerde gizliyse, o artık büyük ihtimalle tarih olmuştur. Tarihi ancak
yorumlayabilirsiniz; onu değiştiremezsiniz. Burada elbette ki, tarihin kendisini
değiştiremeseniz de onu nasıl yorumladığını değiştirmek “hasta” üzerinde
iyileştirici olacaktır diyenler çıkabilir. Çıkar da. Var bunu diyenler
biliyorum. Haksız bulmuyorum. Ama bu onayladığımı da göstermez değil mi?
Şu anda oturduğum yerden masamın üzerindeki kitapların ardından simsiyah
bir gece uzanıyor gözlerimin önünde. Gecenin bir kokusu var biliyor musunuz? İlginç
bir şekilde bu kokuyu bazılarının çok iyi bildiğini ve bazılarınınsa ne
dediğimi anlamayacak kadar umursamadığını fark ettim. Gece böyle yükünü geldiği
bir yerlere bırakmış yorgun bir siyah atlas kumaş gibi üzerime serildiğinde
benim için ne geçmişin ne de geleceğin bir önemi kalıyor. Ve böyle anlarda
arkaik dönemlerde yaşıyor olsam kendime Tanrı olarak zamanı edineceğimi
düşünüyorum nedense. Neyse ki semavi dinler dönemine yetiştim de bir zaman putu
yapma eziyetinden muafım.
Şimdi Yaradan belli, kitap belli, kaide, usul her şey tamam… Büyük
rahatlık…
Aklıma gelmiyor değil elbet mazi. Benim gibi her detayı capcanlı
hatırlayabilen bir insan için cehennem çok da uzak değil aslında şöyle bir
düşünecek olursanız. Hatırlamak bazen lanetlidir. Ya da ben bazen lanetli
olduğumu düşünüyorum. Bu konuda çaresizim.
Şu anda dolunayı göremiyorum ama yansıttığı ışık görüş alanıma ulaşıyor. İçinde
korkuyu barındıran bir güven duyuyorum.
Bir zamanlar beni geceleri yalnız bırakmaması için gözlerinin içine bakarak
ellerine sıkıca tutunduğum birisi vardı. Tuhaftır, artık onu düşünürken sadece
bana yaşattığı duygular üşüşüyor zihnime. Ama hissettirmekten uzak, sadece adı
olan duygular bunlar. Uzun bir hikaye… Bilmem ki anlatasım gelir mi bir gün?
Geriye dönüp bakınca ne kadar çok acı biriktirebildiğinin çetelesinden
başka nedir ki hayat? Bir acıdan diğerine koşarken arada kısa süreli birkaç haz
anından başka bir tanımı var mı mutluluğun?
Bunu bir tür melankoli cümlesi gibi almamanızı dilerim. Ama arzu
ederseniz “klişe” bulabilirsiniz. Bazı klişeler işlevsel de olabilir (?) Çünkü kabulleniş,
mutsuzluğu ortadan kaldırır.
Hatırladınız mı, Rapunzel mektubunda “bana kendimi bir nehir gibi
hissetmemi söylediğinizi hatırlıyorum ama tek başıma yapamıyorum” gibi bir
şeyler yazmıştı hani?
Bazen ben de tek başıma yapamıyorum bunu. Çünkü bazen fena halde yarımmış
gibi hissediyorum kendimi. Yalnızlık gibi değil. Yarımlık… Yaşayan bilir. Anlatmaya
çalışmak içeriğini fakirleştirir. O yüzden hiç yeltenmeyeceğim bile. Her şeyi
anlatmak için yaşamayız değil mi? Kendimize saklananların verdiği aidiyet
duygusunu, cümle dünya malı veremez. Oysa insanlar bilip bilmeden sizi “ketum”
olmakla niteler. Bu nitelemeyi zerrece umursuyor değilim ama bazen bıkkınlık
duyduğum doğrudur.
Ve biliyor musunuz özünde hiçbir gece bir diğerine benzemez…
Ve Gece… Ahh Gece… Onu size mutlaka anlatacağım…
Zamanı gelince.
2 yorum:
Tek başına yapamama...Yarımlık...Hatırlamanın laneti...Birde birikmiş acılar kumbarası var...
the translation was not very good but still good text
congratulations...
nice place!
ricardo alves from Brazil
Yorum Gönder