4 Haziran 2012 Pazartesi

Sayıklamalar


Bir yerde okumuştum…
Önce gece vardı, güneş sonra doğdu diye… Galiba ana karnındaki karanlıktan, doğumla birlikte gün yüzüne çıkmayı kastediyordu yazı.
Anne karnından çıkarak anneden ayrılma travması üzerine oluşturulan koskocaman bir psikodinamik kuram literatürü var biliyor musunuz? Genel birkaç varsayım dışında pek de okuyup, öğrendiğimi söyleyemem. Laf aramızda psikanalistleri de psikanalitik kuramcıları da pek sevmem. Kodamanlığın kitabını yazanlar çoğunlukla onların arasından çıkar zira. Freud seviciler…
Ama yeri gelmişken Jung’un gönlümdeki yeri başkadır, belirteyim.
Çocukluğu, geçmişi, geçmiş acıları konuşmak sanılanın aksine her zaman işe yaramaz. Yaradığı da olur tabi; ama her zaman değil. Yani şu meşhur psikoloğa gideyim de bana “çocukluğunu anlat” desin hikayesi aslında bir şehir efsanesidir.
Mesela bendeniz…
Önce bugün ne yaşıyor karşımdaki hasta onu öğrenmeye çalışırım. Onu neyin bana getirdiği önemlidir. Evet bazen altından kökü mazide kalmış birtakım yaraların çıktığı doğrudur. Ama diyorum ya, her zaman değil.
Bir de şunu unutmamak lazım aslında, bir sorunun nedeni geçmişte bir yerlerde gizliyse, o artık büyük ihtimalle tarih olmuştur. Tarihi ancak yorumlayabilirsiniz; onu değiştiremezsiniz. Burada elbette ki, tarihin kendisini değiştiremeseniz de onu nasıl yorumladığını değiştirmek “hasta” üzerinde iyileştirici olacaktır diyenler çıkabilir. Çıkar da. Var bunu diyenler biliyorum. Haksız bulmuyorum. Ama bu onayladığımı da göstermez değil mi?
Şu anda oturduğum yerden masamın üzerindeki kitapların ardından simsiyah bir gece uzanıyor gözlerimin önünde. Gecenin bir kokusu var biliyor musunuz? İlginç bir şekilde bu kokuyu bazılarının çok iyi bildiğini ve bazılarınınsa ne dediğimi anlamayacak kadar umursamadığını fark ettim. Gece böyle yükünü geldiği bir yerlere bırakmış yorgun bir siyah atlas kumaş gibi üzerime serildiğinde benim için ne geçmişin ne de geleceğin bir önemi kalıyor. Ve böyle anlarda arkaik dönemlerde yaşıyor olsam kendime Tanrı olarak zamanı edineceğimi düşünüyorum nedense. Neyse ki semavi dinler dönemine yetiştim de bir zaman putu yapma eziyetinden muafım.
Şimdi Yaradan belli, kitap belli, kaide, usul her şey tamam… Büyük rahatlık…
Aklıma gelmiyor değil elbet mazi. Benim gibi her detayı capcanlı hatırlayabilen bir insan için cehennem çok da uzak değil aslında şöyle bir düşünecek olursanız. Hatırlamak bazen lanetlidir. Ya da ben bazen lanetli olduğumu düşünüyorum. Bu konuda çaresizim.
Şu anda dolunayı göremiyorum ama yansıttığı ışık görüş alanıma ulaşıyor. İçinde korkuyu barındıran bir güven duyuyorum.
Bir zamanlar beni geceleri yalnız bırakmaması için gözlerinin içine bakarak ellerine sıkıca tutunduğum birisi vardı. Tuhaftır, artık onu düşünürken sadece bana yaşattığı duygular üşüşüyor zihnime. Ama hissettirmekten uzak, sadece adı olan duygular bunlar. Uzun bir hikaye… Bilmem ki anlatasım gelir mi bir gün?
Geriye dönüp bakınca ne kadar çok acı biriktirebildiğinin çetelesinden başka nedir ki hayat? Bir acıdan diğerine koşarken arada kısa süreli birkaç haz anından başka bir tanımı var mı mutluluğun?
Bunu bir tür melankoli cümlesi gibi almamanızı dilerim. Ama arzu ederseniz “klişe” bulabilirsiniz. Bazı klişeler işlevsel de olabilir (?) Çünkü kabulleniş, mutsuzluğu ortadan kaldırır.
Hatırladınız mı, Rapunzel mektubunda “bana kendimi bir nehir gibi hissetmemi söylediğinizi hatırlıyorum ama tek başıma yapamıyorum” gibi bir şeyler yazmıştı hani?
Bazen ben de tek başıma yapamıyorum bunu. Çünkü bazen fena halde yarımmış gibi hissediyorum kendimi. Yalnızlık gibi değil. Yarımlık… Yaşayan bilir. Anlatmaya çalışmak içeriğini fakirleştirir. O yüzden hiç yeltenmeyeceğim bile. Her şeyi anlatmak için yaşamayız değil mi? Kendimize saklananların verdiği aidiyet duygusunu, cümle dünya malı veremez. Oysa insanlar bilip bilmeden sizi “ketum” olmakla niteler. Bu nitelemeyi zerrece umursuyor değilim ama bazen bıkkınlık duyduğum doğrudur.
Ve biliyor musunuz özünde hiçbir gece bir diğerine benzemez…
Ve Gece… Ahh Gece… Onu size mutlaka anlatacağım…
Zamanı gelince.

2 yorum:

Zaman! Eriyor... dedi ki...

Tek başına yapamama...Yarımlık...Hatırlamanın laneti...Birde birikmiş acılar kumbarası var...

ricardo alves / são paulo,brasil dedi ki...

the translation was not very good but still good text
congratulations...
nice place!
ricardo alves from Brazil