Sabah bir gümbürtü kıyamet koptu apartmanda. Biz genelde akşam
saatlerinde alışkınız aksiyona, yataktan nasıl fırladığımı bilemedim. Timur
benden önce dikilmiş kapının önüne, nerede kaldın der gibi ter ters bana
bakıyor.
“Bak”, dedim Timur’a, “bu kapıyı açmamak için son şansımız, sonrasında
olabileceklerin garantisi yok.” Bakıyor ciddi ciddi. “Allah bilir yine ne oldu
ve Allah bilir ucu neresinden bize dokunacak! Gel açmayalım, hiç duymamış gibi
davranalım.”
Dayanamadık. Açtım kapıyı. Timur sağlamcı, arkama geçti, bacaklarıma
sürtünerek izliyor olan biteni.
Ben apartmanın en üst, çatı katı olarak tabir edilen dairesinde
kalıyorum. Kuş bakışına benzer bir seyir alanım var. Hal böyle olunca kapıyı
açınca, katta bizden başkası olmadığı için hiçbir şey göremedik. Baktım
Timur’a, “İnmesem daha iyi.”
İndim. Zaten iş yeri olmayan bizden başka topu topu 4 daire var. Bir
tanesi 2. kattaki tıbbi mümessil, hani daha önce de bahsetmiştim. Birinde bir
karı-koca oturuyor. Kadın ses sanatçısı (!) Bir diğerinde yaşlıca bir teyze
var. Diğeri de Necibe. Ne zamandır yoktu. Bina olarak, iş yerleri ve civardaki
esnaf da dahil hepimiz rahat ve huzur içindeydik. Gelmiş. O gürültüyü duyunca
Necibe’yle ilgili bir şeyler olduğunu anlamalıydım.
“Yetişin komşulaaar, Necibe gelmişşş!!!” diye bağırasım geldi kapısının
önündeki üst üste yığılı bavulları görünce. Onun yerine arkama bile bakmadan
koşarak yukarı çıktım. Kapıyı sıkıca örttüm ve öldüğümü zannetmesini ya da
ortalıkta görünmediği süre zarfında hafızasını kaybetmiş olması nedeniyle beni,
burada oturduğumu, her şeyi unutmuş olmasını diledim.
Yine de fazla ümitli değilim. Ve gümbürtünün nereden çıktığına dair
içimdeki merakın tamamını kaybettiğimi söyleyebilirim. Hatta bu konuda hiçbir
şey bilmemek en iyisi. Gerçekten…
Hızlıca hazırlanıp, kimseye görünmeden sıvıştım binadan. En azından
akşama kadar rahatım. Akşam nasılsa damlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder