13 Ağustos 2012 Pazartesi

Begonvil'in büyük imtihanı


Çok üzgün ve dalgındı bugün. Makyajsız, fönsüz ilk görüşüm onu. Saçlarını sıkıca atkuyruğu yapmış, üzerinde yazlık bol kıyafetler fakat her haliyle duru bir su gibi güzel, gözleri pencereden dışarıda bir yerlerde takılı kalarak anlattı.
“Yapamadım” dedi.
Mendil kutusunu alarak karşısındaki koltuğa geçtim. Mendile bolca ihtiyacımız olacaktı…
“Bütün cesaretimi toplamıştım. İl dışında bir gezideydi eşim. Gelince görüp de birden şaşırmasın ve sert tepkiler vermesin diye bavulları toplamamıştım. Ama kafamda ne yapacağım, yanıma ne alacağım, nasıl evden çıkacağım, çocuklara ne diyeceğim ve onların hangi eşyalarına ihtiyacımız olacağı, hepsi tek tek hazırdı. Eşimin boşanmaya yanaşmayacağını ve beni ikna etmek için evde çocuklarla birlikte kalmama izin vererek kendisinin kapıyı çekip çıkmayacağını biliyordum.”
“Akşam çocukları erken yatırdım. Babalarını bir haftadır görmüyorlardı, beklemek için ısrar ettilerse de babanız çok geç gelir sabah görürsünüz dedim. Işıkları kapatıp, bir tek salondaki abajurun ışığında ağlayarak onu bekledim. Yapmak üzere olduğum şey belki acımasızca ve bencilceydi ama artık daha fazla bu riyakarlığı sürdüremezdim. Ayrı kalamıyordum işte sevdiğim insandan. Bu şekilde hem kendimin hem de eşimin onurunu ayaklar altına alıyordum. Ne olursa olsun bunun sonuçlarına katlanacağım ve doğru olanı yapacağım diyordum kendi kendime. Hayal bile edemiyordum vereceği tepkiyi. Belki bağırıp çağırır belki de hayatında ilk kez bir kadına el kaldırırdı. Her şeye hazırdım. Bu, benim tek başıma yapmam gereken bir şeydi.”
Bu noktada tekrar gözleri doldu Begonvil’in. Devam edebilmek için birkaç dakikaya ihtiyaç duydu.
“Hala inanamıyorum Minanım. Bu olanları aklım almıyor. Bunu nasıl… Ben onu nasıl… Şimdi nasıl…”
Bu cümleleri tamamlamak gerekirse, eşinin söylediklerine inanamadığı, onu bunca yıl hiç tanıyamadığını düşünerek bundan sonra ne yapacağını nasıl davranacağını bilemez halde olduğu söylenebilir sanıyorum.
“Hiç şaşırmadı beni o saatte onu bekler görünce. Selam dahi vermedi. Geldi karşıma oturdu. Yüzüme bakmıyordu. Tuhaftı hali. Uçakta gelirken içki içmişti galiba. Gözleri kıpkırmızıydı. Kravatını çözdü. Yüzünü elleri arasına alarak öne eğilip durdu. Uzun süre kaldı öyle. Ağzımı açmaya cesaret dahi edemedim onu öyle görünce. En sonunda doğruldu, yüzü kıpkırmızıydı. Beni bırakıyor musun, dedi. Olduğum yerde kalakaldım. Şok geçirdim. Sen bunu nereden biliyorsun dememe kalmadı, çocukları alıp, eşyaları toplayıp beni öyle bok çuvalı gibi ortada bırakıp gideceksin öyle mi, dedi.”
“Sana tek bir şans veriyorum ya şu anda benden af diler her şeyi geçmişte bırakarak dizini kırıp evinde oturursun ya da hayatının geri kalanını cehenneme çeviririm, dedi bana. Ve devam etti, hiçbir erkek, hiçbir koca yediği boynuzu sineye çekip benim gibi davranmaz, aklını başına al.”
Yüzü kireç gibiydi Begonvil’in anlatırken.
“Sonra bir anda anladım Minanım. Her şeyi biliyordu. Nasıl öğrendiğini sordum. Sen beni aptal mı zannediyorsun, bunca yıllık kocanı hiç mi tanımadın dedi bana. Evrak çantasından bir tomar kağıt çıkardı önce. Al diye fırlattı; bunlar telefon dökümlerin! Sonra büyük bir sarı zarf attı önüme. Bunlar da gözümle göreyim diye çektirttiğim resimleriniz. Şu anda senin kararınla edeceğim telefonu bekleyen bir adam sevgilinin evinin önünde park halinde bekliyor. Gitmekte ısrar edersen sana erkeklik yapamayacak bir adam için beni ve çocuklarını terk etmiş olacaksın, bunu böyle bil dedi. Çocuklarımı benden alamazsın, diye bağırdım. Dene de gör bakalım bir daha yüzlerini görebiliyor musun diye karşılık verdi.”
Bu kez yüzünü elleri arasına alma sırası ondaydı. Hıçkırarak ağlamaya başladı. sakinleşir gibi olunca da devam etti.
“Bana bir mektup yazdırdı. Sevgilimi terk ettiğimi, bir daha beni arayıp sormamasını ve bunun gibi şeyler yazdırdı. Tam olarak hatırlamıyorum bile. Eğer bir kez bile irtibat kurmaya kalkarsan bu çırılçıplak resimlerini sadece babana göndermekle kalmam, çocuklarının duvarına poster yaparım dedi.”
“Sizden başka herkesle görüşmem yasak. Şoförü şimdi aşağıda bekliyor. Dört yanım sarıldı. Çaresiz kaldım.”
Ne yapmak istediğini sordum.
“Artık ne yapmak istediğimin bir önemi yok” dedi. “Çocuklarımı bırakamam.”
Bana bir zarf bıraktı. Normalde kolay kolay kabul edebileceğim bir şey değil.
“Tek istediğim adrese teslim kargoya vermeniz bir başkasının adıyla” diye adeta yalvarırcasına rica etti. Sevdiği adama gerçeği anlatmak ve bu işi kurcalayıp onu arayıp sormamasını istiyordu mektubunda. Kocasının kendisine yazdırdığından tek farkı, onu ne kadar çok sevdiğini ve bir gün hangi koşulda olursa olsun yine onunla olmak için dua ettiğini eklemişti.
Nerden mi biliyorum? Okumama izin verdi.

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...

Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.

LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.

Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.