“Sonra bir akşam onu gördüm…”
O anı görmeliydiniz. “Onu gördüm”, derkenki ifadesini, alın çizgilerinin
gevşeyip, dudak kıvrımlarının ince bir mahcubiyetle gülümsememek için
kıvranışını… evet hazır olun baldır-bacak mevzuuna girmekteyiz !
Bir akşam iş nedeniyle büyükçe bir yemek organizasyonuna davet edilmiş.
Aslında hiç adeti değilmiş akşamları ev dışında bir yerlerde olmak, ezan
saatlerinde namazı geciktirmek. Mümkün mertebe gelen davetleri geri çevirir,
mutlaka gitmesi gerekirse 17 yaşındaki kızıyla birlikte gidermiş. Ancak o akşam
ne olduysa tek başına o yemeğe gitmiş.
“Basiretim bağlandı sanki” diyor. Reddedememiş daveti.
Sonra onu görmüş…
“Affınıza sığınarak Minaanım, o güne dek gördüğüm Cenab-ı Allah’ın
yarattığı en güzel şeydi.”
Çarpılmış ilk görüşte. “Uzun, gür, dalgalı saçları vardı… Kahverengi ama
nasıl bir kahrevengi… parlak, sanki alev almış gün batımı gibi beline
dökülüyor. Burnunda hızması, yanağında beni, gözleri sürmeli, sanki sene 1970,
Türkan Şoray bir filmden çıkmış gelmiş karşımda gamzelerini çıkararak
kahkahalarıyla meclisi çınlatıyor…”
(Türkan Şoray’ın gamzeleri yok esasında ama bunu söyleyip de adamın
ahengini bozmayım dedim.)
“Tam bir esmer güzeli… Gerçek olamayacak kadar güzel, hayal gibi, rüya
gibi bir şey…”
Aşık olmuş ilk görüşte anlayacağınız. Bütün gece gözlerini ondan
alamamış.
“Kırmızı, böyle yakası biraz derin bir bluz vardı üzerinde (eliyle oyuk
yaka gösteriyor) uzun siyah eteği, topuklu ayakkabıları, allı gülü bir şalı,
parlak bir çantası…”
Bu noktada mevzuya biraz uyanır gibi oluyorum. Fileli çorapları da var
mıydı diye soracakken yine tutuyorum kendimi. Derken hikayenin gelişi beni pek
yanıltmıyor…
O gece kıvranıp duruyor. Yanına gitse bir türlü, gitmeyip birilerine
sorsa başka… “Halbuki bizim çevrede çapkınlık hoşgörülür erkekler arasında.
Utanmamı gerektirecek bir şey yok ama alışmamışız Minaanım, nasıl olur, nasıl
söylerim, bir duyulsa ne ederim?”
Lakin gönül ferman dinlemiyor ve bakışlarını fark eden işbilir bazı
personelin de gayretleriyle önce adını öğreniyor afeti devranın, sonra bir
buluşma ayarlanıyor. Şöyle şehir merkezine biraz uzak, ıssız, ayak altı olmayan bir çay bahçesinde.
“Önce biraz şüphelendim aslında, fazla rahattı tavırları, hemen bir senli
benli olma, hafif argoya kaçan laflar… Ama görmezlikten geldim. Konduramadım,
yakıştıramadım…”
Bu noktada bilmem bu hanımcağızın “profesyonel” olduğunun kısa bir süre
sonra ortaya çıktığını söylemeye gerek var mı?
Devam etti:
“Bırak dedim bu işleri. Ben sana bakarım, ev açarım, gül gibi geçinirsin
dedim.”
Yanlış anlamayın bu teklifi yaptığında henüz eli eline değmiş değil… Küp
gibi aşık, ayakları yere varmıyor, hülyalarda…
Nuh demiş peygamber dememiş, kabul etmemiş kadın. Daha genç, güzelliği
dillere destan, adını, namını duyanlar kilometrelerce uzaklardan çıkıp geliyor.
Neden tek kişiyle tek gelirle kendimi kısıtlayayım demiş olabilir… Ya da belki
bambaşka bir nedeni vardır, kim bilir…
Bir zaman böyle gizli saklı buluşup konuşmuşlar. “Liseli aşıklar
gibiydik” diyor. Sonrasında bir terk edilme ve gecesinin gündüzüne karışıp,
mecnun gibi kendini ortalığa salma dönemi…
Neyse lafı uzatmayalım, sonunda kadın ne derse ne isterse “peki” diyecek
kıvama geliş. Ve kadının “evim” dediği ancak bir randevuevi olan mekana ayak
basış… “Onu görmemektense bu hayat tarzına razı oldum Minaanım ama hatayı da
tam bu noktada yaptım zannediyorum çünkü bedeli ağır oldu.”
Şekerpare’yi izlemiş miydiniz? Hani Şener Şen oturak alemindeyken deprem
olup da ev yıkılıyordu? Daha doğrusu deprem olduğunu zannediyorlardı ama
aslında bu amirlerinin mezaliminden bıkıp usanmış personelin hazırladığı bir
tuzaktı?
Ayıp olacak gülmeyim diyorum ama…
Adam bir gün iki dirhem bir çekirdek, hayatında ilk kez parfümler sürerek
gidiyor eve. Heyecandan buz kesmiş; koynuna girecek!
Kadın deneyimli, işveli, yol yordam biliyor…
Neyse efendim heyecan yatışmasa da olay bir şekilde vuku buluyor ve tam
en dramatik (!) anda ortalığı tozu dumana katacak, onlarca binanın yıkılıp,
yüzlerce insanın öleceği o deprem gerçekleşiyor ve zaten iki katlı olan malum
“ev”in kagir üst katı olduğu gibi yıkılıp yola düşüyor ve giriş kattaki odada
yorgansız aşna fişne eden çift 20 saniye içinde anadan üryan şehrin orta
yerinde kala kalıyorlar.
“Siz ciddi misiniz” diye sormak oldu ilk tepkim.
“O sırada okul dağılıyor olmasa, hatta saat öğle tatiline değil de mesaiye
denk gelse yine bu kadar kıyamet kopmazdı” dedi cevap olarak.
O kadar yürek yakan bir trajedinin ortasında, dedikodu aşkı kendine ne
yapıp edip bir alan açıyor ve şehirde bunu duymayan kalmıyor. Ailesi de tabi… Karısı
terk ediyor. Çocukları küsüp annelerine arka çıkıyor, iş yerinden ömründe ilk
kez hakkında açılan bir soruşturma sonrası disiplin cezası alıyor. Akrabaları “senin
cenabetliğinden belki Allah o depremi verdi başımıza” deme raddesine kadar
getiriyorlar kınamalarını.
Toparlanıp tayin istiyor ve tek başına buraya taşınıyor. “46 yıl özene
bezene kurduğum hayat 20 saniyede alt üst oldu Minaanım.”
Diyeceksiniz ki sana niye geldi?
Travma sonrası stres bozukluğu.
Uyuyamıyor, sürekli deprem olacak korkusuyla eve giremiyor, bir de “aşk
acısından hala yüreği yangın yeri gibi”.
7 yorum:
evet aşk hikayesi olarak senaryolaştırmıştım. Ama böyle değill... Nasıl hikayeler yaşatıyoruz aramızda..
İyi ki bu blogu açmışsınız...
vay bee! diyebiliyorum sadece....
hayat işte.sokakta yanımızdan geçen onlarca insanda benzeri bir sürü öykü.bende,sizde,onlarda..Şekerpare ile birlikte gene şener şen'in başrolu oynadığı "aşık oldum" geldi aklıma.Orada da en alengirli yerinde beşinci katın penceresinden atlıyordu :)basında vardı sanırım,o derece yani :)
Böyle vaybe bunlarda oluyormu hayatta tadıyla okuyordumki , gözüm kenardaki "YASAL UYARI !
aranızda kurgu ile gerçeği ayırt edemeyenler olabilir. bu bir sorundur ve her sorun gibi kişiseldi" ilişkti :) Ne diyeceğimi bilemedim.Seviyorum ama kaleminizi , emeğinize sağlık
teşekkür ederim :) kurgu ile gerçeğin sınırını bilememek işin en keyifli kısmı olsa gerek... etik kaygılar nedeniyle ne evet kurgu ne de hayır gerçek diyebiliyor ve kendimi sizlere emanet ediyorum :))
Hani denir ya filmin sonunda; süpriz son.. Öyle oldu benim için.
çok güzel ya. ama acaba esmer güzeline noldu hehe.
öldü mü yoksa :(
Yorum Gönder