10 Haziran 2012 Pazar

Eski Defterler


Okurken dinlerseniz diye:



Papatya, yasemin, anason… benim meşhur müsekkin çayım… her gün her gün alkole yatıracak değiliz ya bünyeyi?
Bu gibi durumlarda dinlemek için “Sade” bulunmaz nimettir. “I couldn’t love you moreeee” diyerek kadife bir örtü gibi yayıldı odaya.
Bugün bir haber aldım. Üstelik hafta içi fincanlarımda kuş falan da görmemişti Müdananım. Öyle apansız, ufak bir kaldırım serçesinin kanadında geliverdi. “Selamını aldım Mine.”
Böyle… süt ve bebe bisküvisi kokan çocukluk anılarının ılıklığında, ilk kez denizi gördüğünde hissedebileceğiniz türden efil efil bir heyecan içinde ve her gün giydiğiniz ev pijamalarının bedeninizin şeklini aldığı yumuşaklıkta bir his önce. Tanıdık ve özlenen. Hatırlama, mutlanma ve mahcubiyet. Bunca zaman olmuş o selam gideli… Olmuş mu gerçekten?
Ne düşünerek ve ne dileyerek gönderdim şimdi hatırlamam imkansız… ama zaten bunu çok da düşünmeye gerek var mı? Zira benden ona giden selamların yörüngesi, hızı ve beklentisi tarih boyunca hep aynıydı. Çinliler o Seddi hep inşa etti, Kolomb Yeni Dünya’yı hep Hindistan sandı, Fatih İstanbul’u hep aldı, o gemilerle gelenler hep “geldikleri gibi gittiler” ve benim selamım ona hep aynı temenniyle ulaştı.
Kendi ağırlığımca ve bu zaman diliminde işgal ettiğim süre içinde bir tarih yazdım ona ben. Sahi tek bilinenli tarihler, kayda geçirilir mi? Veya vakanüvistler için “sezgi” bir yöntem olabilir mi? Olmaz diyeceklerdir… Boş geç mühim değil…
Tek kişilik hayallerin insanıyım ben. Yolculuğun vardığım bu noktasında artık bu ayan beyan ortada. Evim tek kişilik… yatağım da öyle… pencerenin önünde doya doya geceyi solumak için oturduğum en rahat ve en sevdiğim koltuğum da…
Fekat zamanın bir yerlerinde hayallerime katık ettiklerim de olmuştu. Sanırım uzun süredir aşktan uzağım… ve sanırım uzun süredir kendimi içinde kaybettiğim kesif bıkkınlık ve yalama olmaya yüz tutmuş tahammülsüzlük biraz da bundan… renklerini kaybediyor insan aşktan uzaklaşınca… ve sonra “selamını aldım Mine” diyor bir ses ve …
Aşkı hatırlamak bence aşka en yakın zihinsel faaliyet.
Bir fincan yasemin-anason-papatya çayı, saçları tepede topuz olarak tutturan bir adet kurşun kalem, pencerenin önünde kuyruğuyla yalnızlığı öteleyen bir kedi ve yönünü dışarı vermiş yüksek arkalıklı bir kadife koltuk… aklım kalabalıkken ben de tek sayılır mıyım peki?

2 yorum:

Balthus dedi ki...

Şarkı cukk oturmuş Minaanım ;)"aklım kalabalıkken ben de tek sayılır mıyım peki?" cık! sayılmazsınız :) hadi bakalım bol şans size ;)) bu arada okurken dinleyebilmek insanın sahip olduğu ne güzel bir yetidir di mi..

Unknown dedi ki...

Minaanımcım aşk herzaman güzel , yaşadığında , acısında , unuttuğunda ve hatırladığında .. Yaşama insan kendini daha yakın hissediyor ..Sıkıcı bir film gibi "bitsede gitsek" modumuzdan çıkartıyor bizleri