19 Mayıs 2012 Cumartesi

Cumartesi


Evet bu gün 19 Mayıs’tı ve evet şu saate kadar çalıştım. Müdaananım’ı az önce evine yolladım, bir çay demledim ve yanında ufak bir konyak iyi gider diye düşündüm. Bunu hastalarımdan biri geçen yılbaşında İrlanda’dan getirdi. Dünyanın en iyi konyaklarından birisi olduğunu söylemişti ancak bunu anlayabilecek kadar uzman olduğum söylenemez. Teşekkür edip aldım, çünkü artık terapisi sonlanmıştı, ve arada bir aklıma gelirse içiyorum böyle.
Bunu bir itiraf ya da deşifre gibi düşünmekte özgürsünüz ancak alkol bizim mesleğin en belirgin “sakınca”larından biridir. Hatta zaman içinde o kadar sıradan ve rutin bir hal alır ki, sakınca olup olmadığına dair hiç düşünmediğinizi fark edersiniz. Kolay değildir bütün gün can kulağıyla dert dinlemek. “Dert dinlemek” !
“Sen dertlerini anlatıp da ferahlayacaksın diye ben tonlarca para döküyorum” diyen pek çok koca ve baba tanıdım. En nihayetinde geldikleri noktada “Minaanım sayenizde o sorunların büyük bir kısmını aştık, ben asıl bugün size daha önemli bir mevzu için geldim” cümlesi ile en mahremlerini çalışma odamın orta yerine döker vaziyetteydiler. İlahi adalet diyebilirsiniz. Ama bu benim af buyrun .aşaklı bir psikolog olmadığımı göstermez. Her neyse kendimi övecek değilim. Ayrıca bunu yapanlardan da bir hayli tiksinirim.
Bu saatlerde burayı seviyorum. Tavan lambalarını söndürüp, abajur ve masa lambasının ışığında, aralık pencereden aşağıdaki kalabalık ve capcanlı caddenin sesleri gelirken, demli çay ve o gece alkolden payıma düşenle hatta keyfim çok yerindeyse bir de Captain Black tüttürerek arkama yaslanıp radyodan gelen saksafon sesiyle hücrelerimin gevşemesine izin veririm.
Ölümüne neden olacağını bildiği halde işini severek yapan bir kot taşlama işçisini düşünün…
Veya günün dörtte üçünden fazlasını mürekkep, boya kokan bir matbaada geçiren kafası artık güzel bile olamayacak kadar kokuyu kanıksamış bir yayıncıyı…
Mesleğini radyasyona maruz kalarak icra edebilen bir radyoloji teknisyenini…
Ne bileyim işte, hayatta elma toplamak, deniz kıyısındaki bir gözlemecinin yerlerini paspaslamak, lüks bir butikte kadın parfümü test ettirmek ya da klip çekimindeki Jennifer Lopez’in daha seksi görünmesi için meme uçlarını mıncıklamak gibi daha hijyenik meslekler yerine bazı insanlar elini, kana, boka, çamura sokarak ya da yaşamlarını hiçe sayarak kazanırlar ekmek paralarını.
Pek çok kişiye göre psikoterapistlik de olabilecek en hijyenik ve elit mesleklerden biridir. Kabul ediyorum elimi öyle pis yerlere sokuyor değilim. Ayrıca doğrudan bir hayati risk altında da değilim. Ancak yaptığım işe steril demeden önce insanların ne tür pisliklere bulaşabileceğini ve gelip bunları bana anlatıyor olabileceğini bir düşünün derim. Zamanla ruhunuzun üzerinde bir fosseptik kokusu birikmeye başlar.
Mesleki deformasyon.
Ya alkole başlarsın ya namaza. Ama benden söylemesi, terapistin ibadet edeni pek makbul değildir. Ya da aslında şöyle ifade edeyim terapistin ibadet ettiğinin bilinmesine izin vereni…


4 yorum:

Blogger Bolat dedi ki...

Oh Oh afiyet olsun konyağın iyisi iyidir :)

delimine dedi ki...

teşekkürler ...

Koca-man ve Karısı dedi ki...

Sen Durumunu Anlatıyorsun, ben hangi Kanyağı içtiğini adını merak ediyorum:)Arada kahve yanına Likör, biraz kanyak almayı severim ben de.

afiyet olsun.

delimine dedi ki...

Remy Martin ... kahvenin yanında da iyi gider gibi ...