Aile deyince aklınıza ne gelir?
Üç aşağı beş yukarı benimkine gelenlerle aynı olsa gerek…
Bazı insanlarınsa “aile”ye ilişkin anıları kırık, imgeleri bulutsu ve
çağrışımları patolojiktir. (bulutsu, burada flu’nın TDK tarafından Türkçe’ye
kazandırılmış hali!)
Ailesi o kadar önemlidir ki kişinin, kaderini biçimlendirir.
Hani derler ya karakteri kişinin kaderidir diye, işte o karakterin çok
önemli bir kısmını soya çekim ve model alma yoluyla aile belirler.
Ve insan hiçbir zaman boşluktan kopup düşmüşçesine “kendine has” olamaz.
Dna’ya sarmal denmesinin tek nedeni şekli olmasa gerek. Kuşatılmışlığımızın
vesikalığıdır belki de…
Ya da değildir, bilemiyorum.
O kadar çok boşanmayı düşünen, boşanmakta olan ve boşanmış aile ve
çocuklarına maruz kalıyorum ki son zamanlarda, bu konuda ayrı bir dosya açmaya
karar verdim. Bunun sebep ve sonuçları açısından üzerinde yeterince
düşünülmeyen bir sosyal süreç olduğunu düşünüyorum.
Muhakkak ki sağlıklı atlatanlar vardır… ki var biliyorum. Haliyle onlar
soluğu bir psikolog odasında almıyorlar. Ya da alıyorlarsa bile boşanmanın
tahrip edici etkisiyle havaya uçmuş olmuyorlar. Başka nedenleri oluyor falan…
Ama öyle örnekler var ki…
Bazen kendimi Coşkun Aral gibi yollara vurup ülke ülke gezip, gittiğim
yerlerde sadece adliyelerdeki boşanma davalarını izlemek ve boşanmış ailelerle
vs konuşup bunları derlemek istiyorum.
Neden derseniz, tanık olduğum insanlık dışılığın sadece bize özgü
olmadığından emin olmak için…
Evet…
O derece…
“İnsanlık dışı” derken ne demek istediğimi zaman içinde anlayacaksınız
tahmin ediyorum.
Fakat şimdilik sizi “bizar” sözcüğüyle tanıştırmak istiyorum.
Bizar; yani tuhaf. Duymuşsunuzdur mutlaka önceden. Bizim nefret ettiğim
psikiyatrik sınıflandırma sistemlerinde sıklıkla geçer. “Bizar düşünceler…”
Bizar bir aile örüntüsü aktarıyorum şimdi size, sıkı tutunun!
Sorun: 13 yaşında obez bir çocuk olan Havuç’un (saçları kızılımsı açık
kahve ve çilleri var) önümüzdeki yıl Askeri Lise sınavlarına girecek olması.
Havuç aynı anda hem dersaneye, hem özel derse hem de diyetisyene
başlamış. Tüm bunları yaparken sanırım tırlatmasın (!) diye de “bir psikologdan
yardım alsanız iyi olur” demişler.
Havuç, annesi, annesinin kocası, bu evlilikten doğan ikiz kız kardeşleri
(4 yaşındalar), babası, babasının kız arkadaşı, bu kız arkadaşın ilk
evliliğinden olan kızı (9 yaşında) ve Havuç’un çoğu zaman yanında kalmak
istediği anneannesi ile onun bakıcısı olan bir genç kız.
Bizim salon böyle mahşeri bir kalabalık görmedi arkadaşlar!
Müdananım gözüne araba farı tutulmuş bir tavşan gibi kaldı ortada. O
derece! Müdananım bile, düşünün artık…
Bu tablodan kimin sorumlu olduğunu anlamaya çalışırken aşırı kaygılı,
mükemmeliyetçi kişilik özellikleri ve muhtemelen takıntılı (obsesif)
düşünceleri de olan baba aldı sazı eline. Kimin sorumlu olduğu da kendiliğinden
ortaya çıkmış oldu.
“Biz oğlumuz Havuç’un başarılı olabilmesi için ne lazımsa yapmaya hazır
bir aileyiz. Siz neden onlar da gelmediler, olsalar iyi olurdu dersiniz diye ve
tabi bir de tüm aileyi bir arada görerek oğlumuz hakkında gerçekçi bir fikre
sahip olabilirsiniz diye birlikte geldik.”
(İyi halt ettiniz!)
Bakın bu artık sululuğun, demokratik aile olacağız, Avrupai takılacağız
diye işin afedersiniz .okunu çıkarmanın artık daniskası!
Sınırlar birbirine girmiş, bağlanma, model alma süreçleri saçma sapan bir
hal almış, otorite, sevgi, disiplin gibi kavramların anlamını çoktan yitirdiği
bir ortam.
“Şimdi derhal hepiniz burayı terk edecek ve yeni bir randevu alıp
yetişkin bir anne baba olarak çocuğunuzu daha sonra getireceksiniz.”
Odama girip kapımı örttüm.
1 yorum:
Bu yazının devamı gelecektir umarım, pek keyifle okudum çünkü:)
Yorum Gönder