28 Mayıs 2012 Pazartesi

Komşu Milleti


Bir kadıncağız var. 50’li yaşlarda. “Kamanlı’yım” dedi kapıya ilk geldiğinde. Kapı dediysem aklınıza muayenehane gelmesin. Evime geldi. Beni tanımaz, mesleğimi falan bilmez. Rasgele çalmış kapıyı, biraz konuşunca anladım.
Evet bu gece size biraz komşularımdan bahsedesim var. Daha doğrusu komşularımın bir tanesinden. Sürücü kursunun hemen üzerinde, 2. katta oturuyor. Yanlış bilmiyorsam bir ilaç firmasında mümessil. Eli yüzü düzgün, bıçkın bir tip. Yanında sık sık genç ve alımlı bir kız görüyorum. Evli mi değil mi hiçbir fikrim yoktu.
Ta ki Kamanlı Teyze gelene kadar.
Kadıncağızı kapıda görünce önce anlamadım; satıcı ya da yardım toplamak için gelenlerden sandım. Ellerine baktım, boş. Bir de ne göreyim, gözleri doluyor, “o namussuz, rezil, ırz düşmanı, kızım, ceylanım…” türü kelimeleri aradan ayıklayınca anladım ki mevzu başka. Meğer bir kızı varmış, 20 yaşında, ne anasını ne babasını dinler, her akşam evde dayak yer ertesi gün yine kaçıp bizim bu aşağıdaki mümessilin yanına gelirmiş, günlerce eve kapanırlarmış. Adam evlenip boşanmış, bir de çocuğu varmış, 37 yaşındaymış. “Ben anlamıyor muyum kendi kanımdan kızın halinden tavrından ne halt ettiğini,  ırz düşmanı kızımı evirip çevirip…”
“Teyze dur yaaa!” dedim can havliyle.  “Sen ne istiyorsun benden, niye geldin” diye sordum.
Yardım edecekmişim. Konuşacakmışım kızıyla ve ırz düşmanıyla, onları ikna edecekmişim, aklı başında birine benziyormuşum, kızı bu sevdadan vazgeçip eve dönecekmiş, bu adam onunla evlenmezmiş, kızı boşuna oyalıyormuş.
İçeri bir girse Timur’a şişelerden inşa ettiğim “camdan köşk”ü görecek. Fırında da gece yesinler diye Fahri’yle arkadaşları için sebzeli, tavuklu börek. Birazdan gelir almaya. Ben kendi adıyla hitap ediyorum ama sokaktaki ismi Müjde, zevk meselesi, adını ben koyacak değilim…
Kamanlı Teyze’nin beni tanımadan “aklı başında” yakıştırması yapması, aklımın başımda olduğuna kanıt teşkil etmeyeceği gibi esasen aksini iddia etmek de yersiz olurdu.
Ağlıyordu kadın. Yardım etmek isterdim ama öyle saçmaydı ki içinde bulunduğumuz vaziyet, onu ağlarken dinlemek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu. İçeri de buyur etmedim çünkü anlattığı hikayedeki gibi bir kız yakın zamanda eve dönmeyeceği gibi Kamanlı Teyze de daha çok gider gelirdi bu apartmana ve açıkçası mesai saatleri dışında problem dinleyip çözüm üretmeye çalışmak konusunda motivasyonum sıfır. Kaba görünüp görünmemek gibi bir endişem de keza yok… kapıda dikildik öyle…
İşin berbat kısmı şu ki, Kamanlı Teyze’den sonra bıçkın mümessile bir selam vereyim dedim, adam zampara, hemen kaş göz ayrı oynamaya başladı, mecburen aşağıdaki Diyarbakırlı restoran sahibi ahbabımın adını zikrettim. Aldı mesajı. Ama o kadarla bitmedi. Daha sonra eve girip çıkan iki farklı genç kız daha gördüm. Söylesen bir türlü söylemesen başka türlü diye dertlenmeye kalmadı bizim Kamanlı Teyze’nin kızı bir akşam yine evden kaçıp gelmiş, bastı bunu kızlardan biriyle. Kızıl saçlı, iri memeli olan… Saç saça girdiler. Tam o sırada sürücü kursu dağıldı. Millet üşüştü ikinci katın merdivenlerine. Ben de yukarıdan indim koşarak, ayağımda şıpıdık terlikler üzerimde snoopy’li sabahlık. Rezillik. Bilmem söylemeye gerek var mı kavga var diye duyunca aklına “kızlar arasında bir güreş” olabileceği gelmeyen Diyarbakırlı restoran sahibi ahbabım belindeki silaha davranıp, sürücü kursundan çıkanları yararak koşup yukarı geldi. Silahı gören, daha önce karakolluk oldukları diğer komşu telefona sarılıp kaşla göz arasında polisi aramış. Zaten devriye gezen, lazım olsa yarım saatte gelmeyecek polis beş dakika sonra damladı. Ortalık bir saatte zor sakinleşti.
Son durumları bilmiyorum. Bıçkın mümessil daha temkinli davranıyor olsa gerek, son zamanlarda evine giren çıkan görmüyorum. Aslında pek dikkat de etmiyorum. Bekar adam, bana ne…


Hiç yorum yok: