30 Temmuz 2012 Pazartesi

Ve Necibe çıkar


Bu sabah Necibe’yi hastaneden çıkardık, eve getirdik. Fena görünmüyor sanki ama yine de tetikteyiz apartmanca. Herkes tembihli. Belli aralıklarla kontrol ediliyor, kahveye, sohbete ve “senin balkon da eser şimdi ne güzel”e gidiliyor. Yemeklerden Müjde sorumlu. Tam bir Perihan Abla seti halindeyiz, Allah sonumuzu hayretsin.
Önceki atak ve hastaneye yatışlarından dolayı hepimiz artık deneyimli birer “bipolar bekçisi” kesilmiş haldeyiz. O da ne diyecek olursanız, Manik-depresif (yani bipolar) hastaların manik dönemde neler yapabileceklerine dair fikri olan ve daha önce olanların bir daha olmasına izin vermeme konusunda hemfikir bir tür gizli dayanışma cemiyeti gibi de düşünebilirsiniz.
Size bahsetmiş miydim Necibe ortadan kaybolmadan hemen önce, yani yaklaşık bir yıl önce bir sabah kapım çalındı ve kapıda iri kıyım, saçlı sakallı bir adam belirdi. Tedirgin oldum haliyle. Çünkü o saatlerde kendimi o semtte emniyette hissetmemde büyük pay sahibi olan girişteki lokantanın sahibi Diyarbakırlı komşum henüz gelmemiş olur ve birinci kattaki sürücü kursunun çalışanları da af edersiniz yaralı parmağa işemezler.
“Ben Minanım’ı arıyorum” dedi iri kıyım, saçlı sakallı adam.
“Buyrun?” dedim.
“Kendisi yok mu?” dedi.
“Mine benim neden arıyorsunuz?” dedim.
“Ben siz Mine’yi değil diğerini arıyorum bana bu adresi verdi,” dedi.
Minik ampuller yandı o sırada kafamda, yanmadı desem yalan. Ama tam emin olamadım; “Hangi Mine’yi arıyorsunuz?”
“Doktor muymuş neymiş, öyle söyledi, bu adresi verdi, gel sabah beni gör dedi, sizden daha uzunca, gırmızı saçlı..” dediği an tam olarak uyandım.
“Bakın galiba bir yanlış anlama var, burası benim evim, Mine benim ve de doktor değil ama psikoloğum. Sizi yanıltmışlar.”
“Nasıl olur!!!” diye hiddetlenmesin mi?
“Sakin olmazsanız polis çağıracağım, kendinize gelin!” dedim.
Bu sefer de çam yarması gibi adam ağlamaya başlamasın mı kapımda? Ben zaten uyku sersemi, olanlara bir anlam veremiyorum, bir de kapıma dayanmış ağlayan bir Şahin K!
“Benim o Mine’yi bulmam lazım” diyerek ağlıyor.
“Siz kimsiniz beyefendi, ne oluyor?” dedim.
Hemen gömleğinin cebinden ehliyetini, kimliğini ve meslek kartı gibi bir şey çıkardı panikle. Adını soy adını söyledi. Kamyoncular federasyonuna bağlıyım, kamyon şoförüyüm, yola çıkacağım, yüküm var … bir şeyler saymaya başladı.
Doğru mu anlıyorum acaba diye bir süre durup baktığımı hatırlıyorum. O kadar sinirlenmiştim ki Necibe’nin hem benim adımı hem de adresimi bir de kağıda yazıp da hiç tanımadığım bir kamyoncunun eline tutuşturmasına;
“Sizin aradığınız kadın’ın adı Necibe, alt komşum olur, böyle münasebetsizlikler hep yapar, bekleyin inip birlikte çalalım kapısını,” dedim, ceketimi omzuma atıp anahtarı kapıdan çektiğim gibi bir hışımla aşağı indim ki o da ne? Kapı duvar!
Bir gece önce şehir dışı sayılacak bir yerde müzikhol, pavyon gibi saçma sapan bir yerde Necibe bu adama rastlıyor, olmadık yalanlarla doktor olduğuna, arabası bozulduğu için otostop yapmak zorunda kaldığına adamı inandırıyor, kendini bilmem nereye bıraktırıyor. Artık başka ne halt ediyor bilemiyorum, sonra da ben evi taşıyacağım, hafta sonu gel sen taşı diyor, adamı kandırıp üzerindeki paraları alıyor (yanlış hatırlamıyorsam 800 TL civarı bir para) ve ardından sırra kadem basıyor.
Dolayısıyla Necibe geri döndüğünde neden o kadar sinirli olduğumu bilmem artık anlatmaya gerek var mı? Adam baktım her sabah kapıya dayanacak, parasını ödedim, polise şikayet etmemesi için rica minnet ikna ettim.
Şimdi yazarken sanki başka bir hayatta olmuş gibi uzak geliyor o günler. Ama öfkem resmen burnumdan çıkıyordu. Vay be… 
O yüzden tedbirliyiz…

2 yorum:

Adsız dedi ki...

hakikaten insanlar şok anlarında çok atik davranıyor ama sonradan dönüp bakınca 'vay be bunları mı yaşadım?' diyor

delimine dedi ki...

ve ancak o zaman duygularını fark edebiliyor...