25 Temmuz 2012 Çarşamba

Sabah varanları


Varan biiiiir !!
Arkadaşım baştan söylesenize biz bu yazıları karı-koca, çift olarak falan okuyoruz diye… Ben nereden bileyim şu dört bir yanı patolojiyle sarılı fani dünyada !
Aşk acısı henüz (bakın henüz diyorum) çekmemiş üçüncü türler önce bir kenara geçsin bakayım!
Şimdiiii….
Müsaade ederseniz tespitte bulunasım var: Hayat döngüsünde, zamanın bir yerinde olası bir aşk acısından ne kadar zarar görebileceğini sezinleyip de kendisine çelikten bir kafes inşa etmişlerimiz olabilir aramızda. Hatta benim de benzer durumda tanıdıklarım vardır belki (?) Ancak bu arkadaşların üzerlerindeki altın yaldızı hafifçe kazırsanız belki aşkta değil ama muhakkak hayatlarının başka bir alanında yeterice (!) acı yaşamış olduklarını ve daha fazlasını artık istemediklerine hükmedip kendilerini korumaya aldıklarını görebilirsiniz. Hatta böylelerinin belki de başından geçenlerin yanında aşk acısı nedir ki, bile denilebilir ki pek çok vakada söylediklerim geçerlidir.
Bir de çok nazlı ve el bebek gül bebek büyütülenler vardır ki benmerkezciliklerinden ulaşıp da herhangi gerçek bir yaşam deneyimi yüreklerine ulaşmadığı için (burada aslında yürekten ziyade bazı beyin yapılarını kastediyorum ama o yapıların işlevi biz sıradan insanların günlük dilinde yürek, gönül falan diye geçiyor) doğal olarak acıdan bihaberler vardır. Aramızda böyle birilerinin olabileceğini ise sanmıyorum. Sebebini sormayın, bizim de bir mesleki birikimimiz var heralde!

Varan ikiiiii !!
Bir de Heidi’nin yorum bölümünde bahsettiği bir kitap var. Kendisinden izin almadan paylaştığım için bana kızmaz inşallah ama zaten kamuya açık alanda (!) yazmış o yüzden elimi korkak alıştırmayıp veriyorum:
Komşulukla ilgili yurtdışında bir deney yapmış bazı gençler.
Villaların olduğu bir sitede ilk gün kısık sesle sayılabilecek çok rahatsız edici boyutta olmayan metal müzik açıyorlar. Hemen şikayetler geliyor vesaire. Burunlarından getiriyorlar, bir başka gün bir ses kaydına alınmış kavgayı dinlettiriyorlar mahalle sakinlerine, hem de bangır bangır. Kırılan tabaklar cam sesleri, kadının çığlıkları adamın bağırması falan... Ama yok.. Tek bir tık çıkmıyor, kimse bulaşmıyor...

Ne kadar düşündürücü değil mi? 

4 yorum:

Avram dedi ki...

Yazı konusu da olduk. (Çift olarak yani) tebrik ederim kendimi, acısı kesin itina ile çıkartılır. Benden elbette... Madem alıntılarla devam olunuyor yazının ana fikrine ben de bir yerlerden alıntılayayım o zaman: "Ölümün olduğu yerde, ciddiye alınacak başka ne olabilir ki?"

E dedi ki...

Hem de nasıl düşündürücü! Kısık sesli müziğe tahammül edemiyoruz; ama kavganın o vahşi sesine tahammül ediyor-muş gibi yapıyoruz. Aslında sesler kesilene kadar arkalarından konuşuluyor, ne yapsak acaba'lar dillerde dolaşıyor; ama tabii hiçbir şey yapılmıyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın'cılar o kadar çok ki. Hatta bir kez ben de tanık olmuştum; sonucunda cama vurulmak suretiyle parçalanan bir el ve şarıl şarıl akan kan... Ses, hemen yakınımızdayken...

MİSİ dedi ki...

evet, bence de, bizim aramızda kalpsiz yoktur diye düşündüm bende,
varan 2 ye gelince, gerçekten de şaşırtıcı ve düşündürücü...

glennis. dedi ki...

ah ah yazınıza konuk olmak benim için çok mutluluk verici bir şey.
elbette yani, size yazdım ben o yorumu zaten paylaşabilirsiniz :)

keşke bu durumu değiştirebilmek için bir çözüm yolu olsa ama insanların zihniyetini değiştirmek kadar güç bir şey olmasa gerek.