27 Temmuz 2012 Cuma

Pepecan


Bazen denk geliyorum, bakıyorum diğer insanlar nasıl bloglar yazıyorlar diye… Yani benim bizzat izleyicisi olduklarım değil de mesela blog portalı gibi faaliyet gösteren yerlere.
Müthiş bir entelektüel kitle. Kimi bilişim incelikleri anlatıyor kimi bilgisayarlar, telefonlar vs gibi teknik donanım hakkında bilgiler veriyor, tıptaki gelişmeler, sağlık blogları, hukuk blogları…
Ezik hissettim kendimi.
Ve hemen şu kanıya kapıldım: Acaba benim canımdan aziz izleyicilerim de benden bir öğreten kadın olmamı, efendime söyleyeyim onları psikolojinin derinlikleri, incelikleri hakkında bilgilendirmemi, ontolojik sorgulamalara gark edip felsefi çıkarsamalar denizinde her gün yeni bir idiopatik kinetik farkındalıkla doğan güne uyandırmamı arzu ederler mi?
(Bu son kısmı özellikle itici sözcüklerle bezedim ki her duyduğunuzu istemeyesiniz. Mesela “idiopatik kinetik farkındalık” ne demek ben de bilmiyorum, uydurdum.)
“Minanım ama biz sizi böyle seviyoruuuz” dediğinizi duyar gibiyim. Hepiniz benim bebeklerimsiniz. Yine de bir düşünün, yorum kısmında bireysel değil ama genel konularla ilgili sorularınız olursa yazın da arada didaktik de takılalım gençler…
Mesela örneğin misal vermek gerekirse (!) az sonra anlatacağım yürek deşen Cek hikayesinden sonra teorik bir açılıma girişeceğim, bakalım beğenecek misiniz?

“Pepecan seninle resim yapalım mı? Ya da istersen oyun oynayabiliriz?”
“Ne oyunu mesela?”
“Mesela Macera Adası var. Ya da bakalım ne varmış…”
“Neyse resim yapalım o zaman.”
“Tamam. Al bakalım sana bembeyaz bir kağıt, burada devamı var istersen, bunlar da boyalarımız…”
“Ne yapayım?”
“Ne yapmak istersin?”
“Bilmem.”
“O zaman bana bir insan resmi çiz önce; tastamam bir insan yap.”
“Ama belki de çok güzel olmayabilir?”
“Çok güzel olması gerekmiyor, tam olsun yeter, önemli olan senin yapmış olman benim için.”
Eline boyayı aldı. Bir yuvarlak çizdi önce. Sanırım bu çizeceği insanın başıydı ama durdu hemen ardından.
“Ben resim de yapmak istemiyorum.”
“Tamam resim yapmamız şart değil.”
“Ben burada böyle hiçbir şey yapmadan otursam olmaz mı?”
Bu yıl ilkokula başlayacak olan 6 yaşındaki erkek çocuk: Depresif bir görünümdeydi. Tabi o koltukta öylece oturmasına itiraz etmedimse de izin de vermedim. Konuşmaya başladı sonra. Havadan sudan, çizgi filmlerden, tuttuğu takımdan… Derken konuyu kendisi açtı:
“Benim de bisikletim var aslında. Ama bizim evimizde. Eskiden babam da bizim evimizdeydi. Sonra kendi evine gitti. Orada da odam var. Oyuncaklarım var ama bisikletim yok. Tv’de benim çizgi film kanalım da yok. Babam iş bilgisayarında oyun oynamama izin vermiyor. Çocuklarla oynamaya gittim. Maç yaptık biraz. Sonra oraya gittik. Yolda yarış yaptık. Susadık, orada çeşme gibi bir yer vardı. Hatta bize top da verdi. Alın oynayın diye… Sonra acıktıysanız gelin içeride gofret kraker var dedi. Çocuklardan bazısı gitmedi. Ben gittim. İkisi “Ne olacak oğlum ne kadar iyi adam”, dediler. Sonra hepsi çıktı ben kaldım. Orada yaşıyormuş. Bana resimler gösterdi. Kendi çocukları, torunları varmış, aynı sana benziyorlar dedi. Öbür çocuklar nereye gittiler bilmiyorum. Ben içerde yalnız kaldım. Küçüktü zaten kulübesi.”
Sonra sustu. Olayın ardından aile hemen karakola, adli tıbba koştuğu için kim bilir kaç kez çocuğa aynı şeyleri anlattırdıklarını bilmiyordum ama yeterince anlattığına ve daha fazlasına gerek olmadığına emindim. Fakat ne yazık ki, yapılan görüşmeler suçun niteliğine ilişkin olduğu için çocuğun yaşadıklarının izlerini nasıl yorumlandırdığı ve olayın üzerinden şu anda üç hafta geçmişken ne durumda olduğu haliyle değerlendirilmemişti.
Olayı şöyle özetleyeyim.
62 yaşındaki, daha önceden de taciz ve tecavüzle ilgili hakkında şikayetler olan inşaat bekçisi adam kimsenin olmadığı Pazar gününde çocuklardan en küçük ve en sessiz olanı fotoğraflarla, gofretle ve para vererek oyalamış, yanında kalmasını sağlamıştı. Daha sonra 6 yaşındaki erkek çocuğu kucağına oturtmuş ve “Seninle fış fış kayıkçı oynayalım” diyerek çocuğa sürtünmüştü. Ardından belden aşağısını soyunarak, cinsel organını çıkarmış ve oral yolla çocuğun beden bütünlüğüne tecavüz etmişti. Çocuk başına tam olarak ne geldiğini anlamamış, olaydan sonra kusmuş ve ağlayarak dışarıya fırlamıştı. O sırada yolunu kaybetmiş ve babası polislerle birlikte kendisini bulana kadar epey koşup, korkmuştu. Bulunduğu sırada durum kavranılamamış ancak eve gidip de annesi onu aldıktan sonra inşaat bekçisinin kendisine yaptıklarını ima edebilmişti.
Sonrasında neler olduğunu, cinsel tacize uğrayan bir çocuğa nasıl yaklaşmak gerektiğini bir sonraki yazıda anlatayım çünkü mevzu hayli uzun farkındaysanız.
-devam edecek-


6 yorum:

fermina daza dedi ki...

katil olurdum.

Uyuşuk Hayalperest dedi ki...

Allahım sen fırsat verme.
Ne bilim, aklıma gelmemişti böylesi.

Sui dedi ki...

Yorum yazıp yazıp sildim. Dilimin ucuna gelen küfürlerle yaptığım mücadelede galip geldim...62 yaşında yahu, gerçi 17-18 olsa ne fark eder, sonuç değişecek mi? Ne zor bir durum. Ben söyleyemediğim küfürlerimi alıp gideyim, Allah'ta bu hayvanların belasını versin diyerek bu yorumu noktalayayım. Sizin de kelimelerinize şifa versin Allah, dilinizden döküldükçe bu insanların acılarına şifa olsun. Unuttursun yaşadıkları acılarını...

Unknown dedi ki...

Benim kafam daha onceden taciz tecavuz vs sikayetlerde varmıs hakkında ya ! Lan nasıl bi ülkedeyiz böleleri nasıl "cezasını cekdi" deyip serbest kalabilir. Hasta adam hasta yahu !!!

delimine dedi ki...

Allah herkesin çocuğunu korusun dilerim ama biz bunları dilerken bile bir yerlerde birilerinin çocukları inciniyor ...

hulya dedi ki...

bu rada bu adamların hasta olarak değerlendirme hatasına düşmemek gerekiyor. Bu adamalar hasta değil, ACIMASIZ SAPIK. Hasta dediğinizde sanki elinde değilmiş , ya da iyileşirmiş gibi bir durum oluşuyor insanı kafasında ..
Hatta acıyanlar oluyor böylelerine..