24 Temmuz 2012 Salı

Badem'den sonra...


Bir kere şunu söylemek isterim ki aşk acısını insanın kişisel gelişimi ve karakter oluşumu için faydalı bulurum. Yani herkes ömründe aşk acısı çekmelidir. Çeker de zaten. Ama herkes başka başka çeker. Olsun.
Badem Bey gider gitmez çektim Müdananım’ı odaya, sorguya aldım.
“Minanım ben tövbeliyim biliyorsunuz.”
“Biliyorum.”
“Delikanlı oğlum var. Evliliğim, gençliğimde olan bitenler malum… Artık hata yapmak, kalan ömrümü elime yüzüme bulaştırmak istemiyorum.”
“Hayırdır?”
“Gezip tozayım, yiyip içeyim, oğlumun istikbali için çalışayım istiyorum…”
“Ama?”
“Ama sanki ben bu kararları hiç almamışım gibi kader resmen dalga geçiyor benimle.”
Yine bir şey olmuş… Hayırdır inşallah!
“Dün biraz erken çıktım ya?”
“Evet.”
“Kitapçıya uğradım, geze geze raflara bakıyordum. Aynen filmlerdeki gibi oldu. Tam ben çok satanlar rafının önündeyken Dünya klasiklerine bir bakmamla..!”
“Eeee?”
“Ay vallahi söylesem de inanmazsınız.”
“Müdananım gözünü seveyim bir lafı da tek seferde söyle ne oldu? Kimi gördün?”
“Seyfi.”
“Kim?”
“Gençlik aşkım.”
Tam hangi gençlik aşkın diyecekken frenliyorum kendimi, kadıncağız zaten neşesiz bir de münasebetsizlik etmeyelim şimdi.
“Gençlik aşkın?”
“Evet. Hani askerden sönünce seni alacağım deyip, döndüğü gün beni o uğursuzla evlendirdikleri, hiçbir şey olmamış gibi def olup giden var ya?”
Birden heyecanlandım bak; “Eeeee?”
“Eee’si işte onu gördüm. O da beni gördü. Tanımadı sandım önce. Kafamı çevirdim aksi yöne seyirttim, bir de baktımsa yanıma gelmiş.”
“İnanmıyorum! Sonra?”
“Müdoş sen misin, dedi. Evet desem bir türlü demesem başka… Öyle elimde kitapla kalakaldım. Başımı kaldıramadım. Pardon herhalde benzettim, dedi gidiyordu ki, evet benim dedim.”
Gözleri dolmaya başlayınca anladım ki konu hassas hemen durdurdum. Bu gece bizdeyiz. “Müjde yabancı değil, yemekten sonra konuşuruz” dedim. Kabul etti.
Bazen böyle olur biliyor musunuz? Senelerdir ben bunun esbab-ı mucibesini çözemedim. Yani bir hasta gelir bir tema getirir ortama ve ilginç bir şekilde ya o sırada yaşamakta olduğunuz bir duruma örnek teşkil ediyordur ya da ardından birbirine benzer olayları getirir.
Badem Bey aşk acısı der demez irkildim o yüzden. Onu biraz tanımaya çalıştım; ne iş yapar, nasıl yaşar, ailesi nasıldır, arkadaş çevresi var mıdır?
Az çok tahmin edileceği üzere dar bir sosyal ağı olan, biraz anlatınca bağımlılık özellikleri hissedilebilen, histeriyonik eğilimler sergileyen, halk arasında kısaca “zırıl zırıl duygusal” olarak da tabir edilebilecek bir adamcağız.
Detaya girmek lazım…
Size yarın ortaya karışık bir “aşk” güzellemesi yapayım da en iyisi parmaklarınızı yiyin…


3 yorum:

Mia Wallace dedi ki...

aşk güzellemesi ve ayrılık yazıları
ve ben yeni bir aşka yelken açmışken..

oohh yee :)

Avram dedi ki...

Sizin yazılarınızı, sevdiğim kadın sevgilim yani.. O da okuyor ve ilk tanıştığımız dönemde, geriye baktığında hiç aşk acısı çekmediğini söylemişti. Lütfen, yapıcı önerilerde bulunur munuz? Ne demek herkes çekmeli, kişisel gelişimine katkısı olur; çekmesin efendim, NLP kitapları okusun.

sırrakalem dedi ki...

'hiç aşk acısı yaşamadım' ya da 'hiç aşık olmadım' diyen insanlar bana hep tuhaf gelmiştir. sadece, yaş ilerleyip deneyimler arttıkça 15 yaşındaki tepkileri vermiyoruz. acıyı daha az görünür kılıyor, daha hafif sıyrıklarla atlatmaya uğraşıyoruz. kendimize şunu söylüyoruz; "daha önce de yaşandı ve geçecek, dünyanın sonu değil".

"o olmazsa yaşayamam" demek yerine, "öyle ya da böyle yaşanacak bu hayat; öyle ya da böyle dinecek bu acı" diyoruz :) bu, acıyı azaltan bir şey değil belki... belki sadece ölüm üzerine söylediklerimiz kadar etkili: bir gün herkes ölecek, belki en sevdiklerimizi bile kaybedeceğiz. bunu bilmek o durumu yaşarkenki acıyı eksiltir mi? ya da sevdiği kişinin cenazesinde sessizce ağlayan kişi daha mı az acı çekiyordur, dövünen, ortalığı velveleye veren kişiden?
vesaire vesaire... :)