24 Temmuz 2012 Salı

Adem Badem



“Minanım sizinle biraz konuşmak istiyorum” dedi sabah Müdananım yüzü bir tuhaf.
“Hayırdır”, dedim.
“Sonra konuşuruz” diyerek bekleyen hastayı içeri aldı.
Neyse ki bir görüşmeye girdiğim anda dünyada geri kalan her şeyi unutabilen birisiyim. 45 dakika boyunca sadece karşımdaki insan ve onun anlattıkları, anlatmayıp bedeniyle ifade ettikleri ve benim bunları anlamlandırmamdan ibarettir tüm bilinçli zihinsel faaliyetim. Pür dikkat dedikleri vaziyet. İşte o benim!
Aklım derhal Müdananım ve onunla ilgili olabilecek on beş milyon olasılıktan uzaklaşarak karşımda oturan ve hayatında ilk kez bir psikoloğa geldiğini söyleyen adama odaklandı.
“Her şeyin bir ilki vardır, takmayın” dedim.
Gülümsedi. Güzel… Demek şakadan anlıyor diye geçti içimden. Kaç benzer bekareti bozdum ben bu odada! Lafın gelişi …
“Denemediğim bir yol kalmadı aslına bakarsanız” diye anlatmaya başladı. “Bir psikolog buna deva olabilir mi onu da bilmiyorum ama bazen insanın yardım istemeyi bilmesi gerek değil mi?”
“Kesinlikle.”
“Soru soranın siz, anlatanın ben olacağımızı biliyorum ama acaba ben de size zaman zaman soru yöneltebilir miyim?”
Şakadan anladığın kadar nezaketlisin de!
“Kişisel olmadığı sürece tabi ki, bana her şeyi sorabilirsiniz.”
“Teşekkür ederim. O halde lütfen sormama izin verin Minanım, hiç aşk acısını iyileştirdiğiniz oldu mu?”
Yüzümde buruk bir Kemalettin Tuğcu final sahnesi gülümsemesi.
“Sanırım bu sorunuzun doğrudan bana gelişinizle bir ilgisi var.”
“Evet.”
“Eğer aşk acıları birbirinin aynı olsaydı bu soruya bir cevap verebilirdim ve bu cevap da sizin işinizi görürdü ama bu odada bilinen şablonların hiçbiri kullanılmaz Badem Bey.”
(Badem yakıştırmasının son günlerin moda bıyık sınıflandırması ile ilgisi olmayıp tamamen adamcağızın gözlerinin biçiminden kaynaklandığını söyleyeyim de vebal altına girmeyeyim)
“Anlıyorum…” Duraksadı. “Haklısınız aslında. Ama artık o kadar yoruldum ki bu gönül yükünü taşımaktan. Birileri bana bir umut versin, geçecek, her şey düzelecek desin istiyorum. Ki gerçekte biliyorum bu, ömrümce silip atamayacağım alnımdaki en derin çizgi.”
Aklıma tam o an Aşık Veysel’in “seversin kavuşamazsın aşk olur” sözü geldi. Gönül yükü taşınamaz hale geldiyse, konuşmak üzere olduğumuz konunun belki de “aşk”la bir ilişkisi kalmamış olabilir.
“Sizi dinliyorum” dedim.
“Sevgilimi unutamıyorum.”
Bekledim.
“Onu aklımdan çıkaramıyorum. Nefes alamıyorum, işimi yapamıyorum, uyuyamıyorum, yiyemiyorum…”
Dinlemeye devam ettim.
“Hemen her hafta Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ı izliyorum. İzlediniz mi o filmi? Bilir misiniz?”
Bilmez miyim ?? Başımı sallıyorum “evet” anlamında.
“Onu aklımdan çıkarmak istiyorum. Hayatıma devam edebilmek, onu düşünmeden normal insanlar gibi yaşayabilmek istiyorum.”
“Ne kadar zamandır ayrısınız?”
“Bunu sormayın bana. Yeterince fazla ve sanki dün olmuş gibi. Bazen hala birlikteymişiz gibi saçma sapan şeyler yapıyorum. Bazen de alnımın ortasından kurşun yemiş gibi bir anda rüyadan uyanıyorum. Yok diyorum kendime, gitti, bir daha hiç gelmeyecek…”
Şeytan dürtüyor; “Nerede şimdi?”
“Bilmiyorum.”
“Badem Bey ben tam olarak nasıl yardım edebilirim size?”
“Sihir yapın.”
Pek çok kez aslında sihirbazlık yapmamı isteyen ama bunu dile getiremeyen insanlar olur bu odada. Ben bir şey söyleyeyim, bir şey yapayım ya da öyle bir tavsiyede bulunayım ki bir anda bütün dertler bitsin, tüm sorunlar çözülsün isterler. Çok insani. Bunu herkes ister.
Onun yerine neşteri vurup cerahati akıtmak gerekir bazen. İçten içe onu öldüren, sinsi ve yapışkan bir zehir gözyaşı olup sicim gibi akar nihayetinde.
-devam edecek-

4 yorum:

Avram dedi ki...

Eskiden yani teknoloji alıp başını gitmezden önce kolaydı unutmak.. Mahallesinde dolanmak (çocukken) sabit telefona elinizin gidip gelmesi (ergen yani kazık kadar olduktan sonra) dışında yapabileceğiniz pek bir şey yoktu. Gittiğini bildiğiniz mekanlarda dolanmak dışında yapabilecek pek bir şey kalmıyordu. oysa bugün, aklınıza gelebilecek hemen her alanda, internet, sosyal medya, bloglar... sayılamaycak kadar çok yerde karşınıza çıkma olasılığı perişan etti insanı. Google yaz, geliversin sensiz yediği naneler kırdığı cevizler. George Orwell 'Büyük Abi'yi tasarlarken google'ı aklına bile getirmemiştir. Getirseydi Mister Moogle derdi adına Big Brother değil; eminim derdi...
Gülmeyin, yazmayanınız varsa kellik ilacı kullanıp kadın olan adam olayım.:))

YüReKTeN DaMLaLaR dedi ki...

sizde bana gelmissiniz
tum yazilarinizi okuycam
bir oncekini daha oncekini okudum
cok uzuldum
isiniz cok zor

sevgiyle...

delimine dedi ki...

sesli güldüm "google'a yaz yediği naneler, kırdığı cevizler karşına gelsin" !!aşk acısını bile ağız tadıyla çektirmiyorlar artık :)) ve ayrıca hoş geldiniz "Yürekten Damlalar"

glennis. dedi ki...

bazen anlattığınız karakterleri gözümün önünde buluveriyorum :) öyle bir anlatıyorsunuz ki üstüne bir de benim şu her şeyi görüntüye geçirme halim.. :) ikisi blr arada olunca film izliyormuşum gibi oluyor yazılarınızı okurken :)

bu badem gözlü adamla da tanışasım geldi size her gelen insanı gerçekten görüp tanımayı istemem gibi ( karısıyla beraber gelen o egoist adamı saymazsak ehe ) bakalım devamı nasıl gelceek :)

son olarak da, aşk acısı nasıl bir şeydir bilmiyorum..
Şu anki sevgilime kadar kimseyle çıkmamıştım açıkcası ve hep platonik olarak sevmiştim ve bir şekilde zaten ulaşamıyor olmak aşkımı körükleyen şeydi, o yüzden hiç birinden ayrılıp da aşk acısı yaşamadım.. Biliyorum siz yaşanması gerektiğini söylüyorsunuz ama umarım yaşamam :((
kaldıramayacağımı biliyorum.. O yüzden belki de badem efendiyi çok yakın buldum kendime..