22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kan uykusu


Yoğun bir ay ve onu izleyen hazin bir bayram sonrasında herkese merhaba…
Patlayan bombalarla sivillerin, çocuk büyük demeden büyük şehirlerde öldürülmesini, her geçen gün yeni bir askerin şehit olmasını ve günlerimizin “bugün nereden bir kara haber gelecek” diye korkuya bulanmasını sizi bilmem ama ben artık kaldırmakta zorlanıyorum.
Yurdun her bir köşesinden bayraklara sarılı tabutları, en önde saf tutmuş perişan anne ve babaları, acıdan yerinden kıpırdayamaz hale gelmiş kardeşleri, cenazenin arkasından çığlık çığlığa koşan çocukları görmek içimde umuda, neşeye, iyimserliğe dair ne varsa alıp götürüyor.
Bir ruh sağlığı uzmanı olarak topluma metanetli bir duruş, “bunların hepsi geçecek, her şey güzel olacak, sabredin” mesajı vermesi beklenen güruhtan olarak sayılıyorsam, bu manevi görevden azlimi talep ediyorum.
Çünkü artık manyakça bir hal aldı her şey. Hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edebilmekte zorlanıyorum. Yediğim lokmalar boğazıma diziliyor. Kahkahayla gülemiyor, yaptıklarımdan keyif alamıyor hatta hayal bile kuramıyorum.
Benim gibi olmayanları kınamıyorum. Fakat onlara imrenmiyorum da. Çünkü biliyorum ki insan olmaya gerçekten felsefi bir anlam yüklenecekse ancak böyle zamanlarda bu mümkün olabilir.
Ve toplum olarak bir anda patlayan bombalarla bütünselliğimiz darmadağın olurken bir taraftan da her zaman hayatta kalabilmek için ne yapıyorsak onu yapabilmeye devam etmek zorunluluğu, bu tür felaketlerin hep bizden uzakta cereyan edeceğine inanırken aslında attığımız her adımda ölüme herkes kadar yakın olduğumuz gerçeğinin gözümüze sokulması sonucunda ruh sağlığımızı kaybetmekle karşı karşıyayız.
En çok korktuğum şey ise terör örgütünün vahşet ve insan dışılığının somut gerçeklikten soyutlanamayarak bir arada yaşadığımız hiç suçu günahı olmayan kalabalık bir kitlenin etnik köken itibarıyla aşırı genellemeye kurban gitmesi.
Sosyal medyada genelde “milliyetçi” kesime atıp tutanların bir anda gözü dönmüş faşistlere dönüşmesi ve milliyetçilerin sağ duyuya davet eden, ortalığı yatıştırma gayretleri bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Hepimizin olan biten hakkında dikkatli ve hep alışkın olduğumuz kalıpların dışına çıkarak düşünmemiz lazım…
İşte böyle… keyfim yok arkadaşlar… Deli Mine siyasete bulaştı diye düşünen varsa onlara diyecek bir sözüm yok… Herkes vicdanından sorumludur…

6 yorum:

sihirli süpürgeee dedi ki...

bayramı zehir ettiler herkese. her şey kaldığı yerden devam ediyor ama ateş düşen evler yanıyor, bu yangın hiç bitmeyecek onlar için, sönse de dumanı tütecek ne yazık ki. birçok çocuk annesiz, babasız büyüyecek; çok anne, baba bir daha çocuğunu bağrına basamayacak, taş basacak ama; çocuğu bir kaç mehmet diye anılacak, şehit cenazelerinde timsah gözyaşı dökenler jet hızıyla hayatlarına geri dönecekler; çocuklarına sahte rapor aldırıp, o çok yüce dedikleri (!) şehitlik mertebesine erişmesinler diye askerlik bile yaptırmayacaklar. o annenin babanın gözünün yaşı dinmeyecek, her şehit haberi geldiğinde yüreği birkez daha yanacak. allah hepimize sabır ve metanet versin, yıllardır süren bu savaş artık bitsin!!!!

ÇAĞATAY dedi ki...

Değerli Deli Mine Kardeşim,

Günlerden beri duyduğum en güzel, en gerçekçi, en içten bir yazı okudum.

Yıllarca dağlarda dolandık, ihaneti gördük, Devlet terbiyesiyle almış olduğumuz görevlerin dışına çıkamadık, tüm halkımın önünde eğilerek özür diliyorum yapamadıklarımız için...

Tüm suçumuz kurallara, kaidelere, kanunlara uymak oldu Devlet olduğumuz için.

Neler gördük, valinin kaymakamın belediye başkanının akrabası içinde olan 100-200 kişilik grupları imha etmememiz talimatı siyasetçilerden geldi. Soysuz Cumhurbaşkanlarından, Başbakandan, bakandan, milletvekillerinden geldi emirler.

Uyuyoruz halen Kan Uykusunda...

Ülkem için yola, sokağa atlamaya hazırım, bunu bize yaptırmak gayretindeler...

Avram dedi ki...

Şiddet, mağara duvarına ilk insanların çizdiği resimlerden beri yanı başımızda. Onlar, yaşamak için, doğanın yaşam zincirinin üstüne tırmanmak için mücadelelerini kazıyorlardı. Korkularını, hayranlıklarını, güçlerini, aşklarını da katarak yaptılar. Adrenalin salgısı, o günlerdeyaşamalarına yardımcı bir salgı iken bugün belki de baş düşmanı oldu insanevladının. Platon "Mağara" alegorisini, kaleme alıp "asıl öldürmemiz gereken korkularımız" derken işin bu boyuta gelebileceğinin farkında mıydı?

delimine dedi ki...

Çağatay Bey, o kadar çok söylemek istediğim şey var ki... içime içime bağırıyorum... dışıma susuyorum

ÇAĞATAY dedi ki...

Herkes sizin gibi Mine Hanım, masanın üzerinde pimi çekilmiş bir el bombası duruyor ha patladı ha patlayacak, masanın etrafında oturan yetkililerimiz seyretmekten başka bir şey yapmıyor...

Adsız dedi ki...

Merhaba
Blogunu yeni keşfettim ve hemen izle kısmını tıkladım.İzlemekteyim:))
Seni de benimkine beklerim.
komirra.blogspot.com