Yoğun bir ay ve onu izleyen hazin bir bayram sonrasında herkese merhaba…
Patlayan bombalarla sivillerin, çocuk büyük demeden büyük şehirlerde
öldürülmesini, her geçen gün yeni bir askerin şehit olmasını ve günlerimizin
“bugün nereden bir kara haber gelecek” diye korkuya bulanmasını sizi bilmem ama
ben artık kaldırmakta zorlanıyorum.
Yurdun her bir köşesinden bayraklara sarılı tabutları, en önde saf tutmuş
perişan anne ve babaları, acıdan yerinden kıpırdayamaz hale gelmiş kardeşleri,
cenazenin arkasından çığlık çığlığa koşan çocukları görmek içimde umuda,
neşeye, iyimserliğe dair ne varsa alıp götürüyor.
Bir ruh sağlığı uzmanı olarak topluma metanetli bir duruş, “bunların
hepsi geçecek, her şey güzel olacak, sabredin” mesajı vermesi beklenen güruhtan
olarak sayılıyorsam, bu manevi görevden azlimi talep ediyorum.
Çünkü artık manyakça bir hal aldı her şey. Hiçbir şey olmamış gibi
hayatıma devam edebilmekte zorlanıyorum. Yediğim lokmalar boğazıma diziliyor.
Kahkahayla gülemiyor, yaptıklarımdan keyif alamıyor hatta hayal bile
kuramıyorum.
Benim gibi olmayanları kınamıyorum. Fakat onlara imrenmiyorum da. Çünkü
biliyorum ki insan olmaya gerçekten felsefi bir anlam yüklenecekse ancak böyle
zamanlarda bu mümkün olabilir.
Ve toplum olarak bir anda patlayan bombalarla bütünselliğimiz darmadağın
olurken bir taraftan da her zaman hayatta kalabilmek için ne yapıyorsak onu
yapabilmeye devam etmek zorunluluğu, bu tür felaketlerin hep bizden uzakta
cereyan edeceğine inanırken aslında attığımız her adımda ölüme herkes kadar
yakın olduğumuz gerçeğinin gözümüze sokulması sonucunda ruh sağlığımızı
kaybetmekle karşı karşıyayız.
En çok korktuğum şey ise terör örgütünün vahşet ve insan dışılığının
somut gerçeklikten soyutlanamayarak bir arada yaşadığımız hiç suçu günahı
olmayan kalabalık bir kitlenin etnik köken itibarıyla aşırı genellemeye kurban
gitmesi.
Sosyal medyada genelde “milliyetçi” kesime atıp tutanların bir anda gözü
dönmüş faşistlere dönüşmesi ve milliyetçilerin sağ duyuya davet eden, ortalığı
yatıştırma gayretleri bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Hepimizin olan biten
hakkında dikkatli ve hep alışkın olduğumuz kalıpların dışına çıkarak düşünmemiz
lazım…
İşte böyle… keyfim yok arkadaşlar… Deli Mine siyasete bulaştı diye
düşünen varsa onlara diyecek bir sözüm yok… Herkes vicdanından sorumludur…
6 yorum:
bayramı zehir ettiler herkese. her şey kaldığı yerden devam ediyor ama ateş düşen evler yanıyor, bu yangın hiç bitmeyecek onlar için, sönse de dumanı tütecek ne yazık ki. birçok çocuk annesiz, babasız büyüyecek; çok anne, baba bir daha çocuğunu bağrına basamayacak, taş basacak ama; çocuğu bir kaç mehmet diye anılacak, şehit cenazelerinde timsah gözyaşı dökenler jet hızıyla hayatlarına geri dönecekler; çocuklarına sahte rapor aldırıp, o çok yüce dedikleri (!) şehitlik mertebesine erişmesinler diye askerlik bile yaptırmayacaklar. o annenin babanın gözünün yaşı dinmeyecek, her şehit haberi geldiğinde yüreği birkez daha yanacak. allah hepimize sabır ve metanet versin, yıllardır süren bu savaş artık bitsin!!!!
Değerli Deli Mine Kardeşim,
Günlerden beri duyduğum en güzel, en gerçekçi, en içten bir yazı okudum.
Yıllarca dağlarda dolandık, ihaneti gördük, Devlet terbiyesiyle almış olduğumuz görevlerin dışına çıkamadık, tüm halkımın önünde eğilerek özür diliyorum yapamadıklarımız için...
Tüm suçumuz kurallara, kaidelere, kanunlara uymak oldu Devlet olduğumuz için.
Neler gördük, valinin kaymakamın belediye başkanının akrabası içinde olan 100-200 kişilik grupları imha etmememiz talimatı siyasetçilerden geldi. Soysuz Cumhurbaşkanlarından, Başbakandan, bakandan, milletvekillerinden geldi emirler.
Uyuyoruz halen Kan Uykusunda...
Ülkem için yola, sokağa atlamaya hazırım, bunu bize yaptırmak gayretindeler...
Şiddet, mağara duvarına ilk insanların çizdiği resimlerden beri yanı başımızda. Onlar, yaşamak için, doğanın yaşam zincirinin üstüne tırmanmak için mücadelelerini kazıyorlardı. Korkularını, hayranlıklarını, güçlerini, aşklarını da katarak yaptılar. Adrenalin salgısı, o günlerdeyaşamalarına yardımcı bir salgı iken bugün belki de baş düşmanı oldu insanevladının. Platon "Mağara" alegorisini, kaleme alıp "asıl öldürmemiz gereken korkularımız" derken işin bu boyuta gelebileceğinin farkında mıydı?
Çağatay Bey, o kadar çok söylemek istediğim şey var ki... içime içime bağırıyorum... dışıma susuyorum
Herkes sizin gibi Mine Hanım, masanın üzerinde pimi çekilmiş bir el bombası duruyor ha patladı ha patlayacak, masanın etrafında oturan yetkililerimiz seyretmekten başka bir şey yapmıyor...
Merhaba
Blogunu yeni keşfettim ve hemen izle kısmını tıkladım.İzlemekteyim:))
Seni de benimkine beklerim.
komirra.blogspot.com
Yorum Gönder