Tam da kadın bedeni üzerinden siyasetin en çirkin hallerine ülkece tanık
olurken, izniniz olursa birkaç kelam da ben etmek isterim.
Birkaç yıl önceydi…
O zamanlar bir sosyal sorumluluk projesinde gönüllü olarak Ege
Bölgesi’nde sosyokültürel araştırmalar yapan bir ekiple birlikte vaktim oldukça
geziyor ve “doğal gözlem” yapıyordum. Orada bulunuşum daha çok “ekipte bir de
psikolog var” kabilindendi. Fazlaca bir rolüm yoktu. Ama keyfim çok yerindeydi.
Aydın civarında bir köyde hanımlarla toplanıp hoşbes ediyorduk ki,
yaşlıca bir adam yaklaştı yanıma. Belki de yaşlı değildi ve güneşte fazla kalıp
bedeniyle çalışmanın sonuçlarından biriydi yüzündeki derin kırışıklıklar… Emin
değilim.
“Siz doktormuşsunuz öyle mi kızım?” dedi.
Zor bir andır benim için. Psikologla psikiytrist arasındaki farkı
bilmeyen birinin “siz doktor musunuz” sorusu çeldiricidir. Evet desen olmaz;
hayır desen açıklayamazsın… Neyse dilim döndüğünce anlattım dünya üzerinde ne
işe yaradığımı.
“O da olur” diyip yanıma oturdu.
“Hayırdır amca?” dedim.
Kasketini çıkarıp elinde eğip bükmeye başladı. Gözleri yerde ne
diyeceğini, nasıl anlatacağını bulmaya çalışıyor gibiydi.
Bir kızı varmış. 13 yaşında. Annesi tam o sene doğum yaparken öldüğü için
okula bir yıl geç vermiş. Doğan bebek de “bana ömür”müş. “Şimdi bir tek bu
kızım var bu hayatta benim” derken ağlamaya başladı. Ağlayan erkeğin kadın
üzerinde “çıplak karna bıçaklanma” etkisi vardır. Aynen öyle oldu bana da. Zar
zor söyledi meramını. “Kızı bu sene okula yollayamadım, gitmek istemedi son aylarda.
Evden dışarı çıkmıyor, ağlıyor, soruyorum söylemiyor, sürekli yemek yiyor, ne
söylesem tersliyor, zaten terslemediği zamanlarda da hiç konuşmuyor.”
Anladım ne istediğini. Vakit bol… Daha önemli başka işim de yok… “Nerede
kızın amca?” dedim. Düştü önüme, evine gittik. Ufak, derme çatma, iki gözlü,
beyaz badanalı, önünde tavukların gezdiği, köşesinde nane, maydonoz, domates
ekili bir köy evi. Yaz günü kapı pencere açık. İçeri doğru seslendi adam:
“Bileziiiik! Misafir var gel!” (Neden ona bilezik dediğimi yazının tamamını
okuma sabrı gösterirsiniz öğrenebilirsiniz)
Gelen giden olmadı. Adam birkaç kere daha seslendi, sonra beni içeri
buyur etmek zorunda kaldı. “Kusura kalmayın,” diyordu sürekli. İçeri girince
yeşil yağlı boya kapısı olan odadan bir kız gözlerini ovuşturarak çıktı. Yüzü
gözü, ayakları, elleri kütük gibi şişti. Şişman görünüyordu ama “şişman”
kelimesi tam olarak görüntüsünü açıklamıyordu. Bir tuhaflık vardı. Ve bu durum
gördüğü anda tuhaflığı x-ray gibi saptayan gözlerimden haliyle kaçmadı.
Oturduk bir tahta masanın maşına. Kızla sohbet etmeye başlarken babası
eve gelen misafiri katiyen ikramsız bırakmayacak her Anadolu köylüsü gibi bana
ayran yapmaya koyuldu. Sonra ayranı verdi ve “Ben tavukları yemlemeye gideyim”
diyerek çıktı.
Kıpkırmızı, kan damlayan yanakları vardı Bilezik’in. Elleri yumuk yumuk,
gözleri çakır, pembe bir yazmanın altından örgüleri görülen uzun saçları
kızılımsı bir sarıydı. Konuşurken inci gibi bembeyaz, minicik dişleri göründü
ve bana ısınıp da gülümsemeye başladığında gözlerinin içi gülen bir kız
olduğunu fark ettim. Babasıyla birlikte yaşıyor, küçük bir kadın gibi evin her
türlü işini görüyor, okul zamanı babası elini ev işine sürdürmediğinden hep
ders çalışıyor, yazın da ırgatlık ediyordu. En azından bu seneye kadar hep öyle
olmuştu.
“Babam iyi adamdır amma hiç gonuşuveemez. Yaz kış kasketi başında na şu
kapının önünde cigarasını içiverir hep.”
Annesinin acısını unutalı besbelli çok olmuş ama, “Bari kardaşım
yaşıyvereydi, şimdi bana şenlik oluverirdi” derken samimiydi.
Bir derdi vardı Bilezik’in. Aslında bunu anlamak için psikolog olmaya
gerek yoktu ama madem ki psikologtum daha bir emindim.
Epey bir süre karşılıklı konuşmadan sonra ona yardım etmek istediğimi
anladı. Utana sıkıla derdini “diyiverdi.”
-devam edecek-
5 yorum:
diğer karıkocayı beklediğim gibi Bilezik'in de bekliyorum sonunu sabırsızlıkla...
Hararetle bekliyorum !
ilgiyle merakla okuduk hikayenin sonunu beklerken aniden kesildi.. :(
Başında kürtaj dediniz, eli yüzü şişmiş küçük bir kızla bitti hikaye.
Bekliyorum devamını, İnşaallah düşündüklerimden değildir umuduyla.
çok heyecanlı :)
Yorum Gönder