Eveeet, nerede kalmıştık?
Güleç yüzlü, gürbüz yanaklı kızımız Bilezik utana sıkıla bana derdini
anlattı. O anlattıkça tüylerim diken diken oldu. Yumuk beyaz ellerini
avuçlarımın arasına aldım ve aylardır nasıl bir bilinmezliğin içinde korkuyla
dönüp durduğunu iliklerime işleyerek hissettim.
Sayfayı okuyanlarınızın çoğunun da tahmin ettiği üzere meselenin özünde bir
ademoğlu var.
Bilezik 10 yaşındaymış köyün berberinin yeğeni Zıpkın’ı ilk gördüğünde. O
zamanlar hep maç yapıp, ortalıkta koşuştururmuş Zıpkın. Yaz tatili için
dayısının yanına göndermişler. Bilezik onu görmüş ve ilk gördüğü andan itibaren
hep onu tekrar görebilmenin yollarını aramış. Sabah uyandığında, gün boyu tarla
tapanda çalışırken ve yorgun argın akşam başını yastığa koyduğunda hep onu
düşünürmüş. Allem etmiş kalem etmiş gidip konuşmuş da onunla. Adını sormuş,
kendi adını söylemiş, nerede yaşıyor, oraya neden gelmiş sorgu sual etmiş
usulca. 2 yaş büyükmüş ondan Zıpkın. Aklı fikri futbolda, topta. Belli ki
kızların derdi o vakitler daha aklına düşmemiş. Bizimkini tersleyip dururmuş.
Kızdırıp, kaçırırmış, oyun edermiş. Bilezik de görünüşte bir ateş bir barut
oğlana bağırıp çağırır, içinden düğüne gitmiş gibi sevinirmiş.
Sanmayın ki olanlar benim tasvirim. Bana aynen anlattığı haliyle aktarıyorum
sizlere… Daha önceki yazılardan birinde de dediğim gibi, bazıları aşkını çok
güzel anlatır…
Sonra yaz bitmiş, Zıpkın ailesinin yanına dönmüş. Bir sene onu düşünüp,
hayal ederek geçmiş. Ertesi yaz aklı çıkmış Bilezik’in tekrar onu köye
göndermezlerse diye. Allah’tan duaları kabul olmuş, Zıpkın bu sefer annesi,
ağabeyi ve küçük kardeşiyle birlikte gelmiş. Konu komşudan bir duymuş ki,
babası çekip gitmiş Zıpkın’ın, annesi ve kardeşleriyle temelli dayısının yanına
gelmişler. Dünyalar onun olmuş. Nasıl olmasın? Zıpkın artık hep orada kalacak,
Bilezik’le aynı okula devam edecekmiş. Hayali bile edilemeyecek kadar güzelmiş
bu onun için.
İlk aşk…
Gel zaman git zaman ikisi arkadaş olmuşlar. Ama nasıl arkadaş olmak?
Oğlan kızın saçını çeker, kitaplarını saklar, su tabancasıyla üstünü başını
sırılsıklam eder, eğlenir; kız bağırır, kızar, ağlar, gücü yettiğince yakalayıp
şamarı basmaya çalışır… Çocukluğun süt kokusunu üzerinden atmamış masum ve
adını koymaya ihtiyaç duymadan yaşanan cilveleşmeleri…
Fakat Zıpkın bizim Bilezik dışında kimsenin yanında fazla durmayan, ele
avuca sığmayan, her gün okul müdüründen dayak yiyen, ceza alan ama Nuh deyip
peygamber demeyen tam bir “arıza”ymış. Sürekli sorun çıkarır, belaya bulaşır,
hiçbir şey yapmasa, yağmur yağdığında ortalık yerde gelip yıldırım düşermiş
üzerine.
Annesi, dayısı, öğretmenleri, komşular herkes illallah demiş.
Babası çıkıp gelmiş bir gün. Ayyaşın, yaramazın tekiymiş. Birkaç kez
içeri de girip çıkmış. Bakmış ailesinden kimse ona yüz vermiyor, Zıpkın’ı yanıma
alacağım diye tutturmuş. Gitmiş Zıpkın…
Ta benim Bilezik’le oturup konuştuğum senenin Ocak ayına kadar sırra
kadem basmışlar. Ailesi bilmemiş nerede olduğunu. Babası tekrar cezaevine
girince çocuk mecburen dönmüş.
Bir tuhafmış ama döndükten sonra. Sigaraya başlamış, gizli gizli okuldan
kaçıp bira içer, kavga eder olmuş. Kollarında jilet, sigara izleri varmış.
Bilezik dışında herkese zarar verir, veremezse de küfür edip kendi üzerine
saldırtmaya çalışırmış ki kavga çıksın…
“Sen kimseye benzemiyorsun” dermiş Bilezik’e. O istemiyor diye yanında
sigara, bira içmez, sakin sessiz otururmuş. Zayıf not almasın diye Bilezik onun
ödevlerini yapar, okuması gereken kitapları okur sonra ona anlatırmış.
Kimse şüphelenmemiş köy yerinde… Kimse görmemiş ateşle barutu…
Bilezik aşkından yanıp tutuşuyor…
Zıpkın ergenlik döneminde, hormonlarına esir düşmüş bir delikanlı…
Yanakları daha da kızararak “pek tatlı öpüverirdi beni, içim erirdi
gari,” dedi.
Kural koyucular ve uygulayıcılar, toplum için doğru-yanlış nedir diye
tartışıp durur ve sözüm ona en uygun düzeni oluşturabilmek için ha bire
kanunlar yaparken, doğanın bütün bunlara poposuyla gülerek çalım attığını
düşünürüm hep. İnsan tabiatı, tabiatta en çok düzene ihtiyacı varmış gibi durup
kendi kurduğu o düzene en çok uyamayandır nazarımda.
Allah bilir, Zıpkın şehirde birini bıçaklayıp da ıslahevine gönderilene
kadar kaç gün birbirlerine sokulup da dünyanın geri kalanının varlığını bile
unuttular…
İki çocuk… iki küçücük, gencecik beden… insan Bilezik’e bakıp da onun…
neyse inanmak bile zordu işte ama hamileydi küçücük kız. Ve kimse bilmiyordu.
Sarıldım hıçkırarak ağlarken. Babası girdi o sırada içeri. Şaşırdı,
korktu, anlamadı ne olduğunu. Ben hiçbir şey söylemeden bilezik kendisi anlattı.
Anlattı dersem, utanıp sıkılarak, yüzü alacalanarak.
Babası da ağlamaya başladı. Sandım ki kıza demediğini bırakmayacak, hatta
belki onu evden kovacak, dövecek sövecek, gitmedim oturdum yanlarında.
Yanıldım. Kızına sarılıp gözyaşı döktü adamcağız. “Sen bunca zaman ne çile
çekmişsin de ben bilemedim” dediği an hüngür föşür boşaldı benim musluklar da…
O köyde duramadılar fazla. Çok uzak olmayan başka bir ilin deniz
kıyısında bir ilçesine götürdü onu babası. “Ben onun çocuğuna da bakarım ama
ben ölmeden o serseri kapımdan içeri bile giremez!” dedi. Ben onları daha sonra
o deniz kıyısı ilçede tekrar gördüm. Bebek doğmuştu. Alışmıştı herkes yeni
düzenine. En azından öyle görünüyordu.
Bilezik normal kilosuna dönmüş, boy atmış, endamlı, güzel bir genç kız olmuştu.
Gizlice bana Zıpkın’la mektuplaştığını ve ona bebeğin fotoğraflarını
gönderdiğini anlattı. Baktım bileğinde altın bir bilezik. Üzerinde nazar
boncuğu var. “Ne güzelmiş”, dedim.
Zıpkın’ın babası gelmiş bir gün. Bebeği sevmiş, gözleri dolarak Bilezik’in
babasından özür dilemiş ama aynı zamanda teşekkür de etmiş ona. Ben ölürüm
kalırım, bir dedesi vardı dersiniz, bu bileziği de saklayıp, evlenince karısına
takarsınız demiş ve gitmiş. Gidiş o gidiş…
11 yorum:
o babanın elinden öptüm ve sustum...
beklenmeyen, şaşırtan, affalatan son...
Istanbulda ben modern babayım diyenlere tas cıkarırcasına yüce gönüllü bir adammış.
Ben de öptüm elleirnden,gözlerinden o babanın.
Minik bebegin kaderi güzel olur inşallah.
Bileziği bir daha görürseniz benden de selam söyleyin.
Allah babasını basından eksik etmesin...
Tahminimin yarısı çıktı doğal olarak. Diğer yarısı çıkmadığı için sevindim. Allah o küçük masumun kaderini iyi etsin.
helal olsun babasına.. baba dediğin böyle olur..ne güzel.. eğitimsiz olduğu halde toplumun ilkel değerlerine boyun eğmeyen böyle güzel insanlara bravo..
böyle bir durumda kızını acımasızca cezalandırma yoluna giden anne babalara yazıklar olsun...
Çok ilginç bir blog oluşturmuşsunuz.
iyi bir şey olarak alıyorum bu yorumu :)
çok samimi söylüyorum çok sevdim bloğunu :)
Blog gerçekten keyifli...Bilezik'in hamile olduğunu anladım...Naif bir hikaye bu...
allahım çok ağlayasım vardı heralde benim de...
çıkamadım buradan hepsini okumadan bırakmam. psikologlar en ilginç hayat hikayelerine şahit oluyorlar.. hep merak etmiştim bize böyle bir pencere açtığınız için teşekkür ediyorum ve bu blogun ileride büyük olasılıkla kitap olacağını düşünüyorum...
güzel görüşleriniz için teşekkür ederim, çok naziksiniz. takıldığınız bir yer olursa çekinmeden sorabilirsiniz :))
Yorum Gönder