Evet bu gün 19 Mayıs’tı ve evet şu saate kadar çalıştım. Müdaananım’ı az
önce evine yolladım, bir çay demledim ve yanında ufak bir konyak iyi gider diye
düşündüm. Bunu hastalarımdan biri geçen yılbaşında İrlanda’dan getirdi. Dünyanın
en iyi konyaklarından birisi olduğunu söylemişti ancak bunu anlayabilecek kadar
uzman olduğum söylenemez. Teşekkür edip aldım, çünkü artık terapisi
sonlanmıştı, ve arada bir aklıma gelirse içiyorum böyle.
Bunu bir itiraf ya da deşifre gibi düşünmekte özgürsünüz ancak alkol bizim
mesleğin en belirgin “sakınca”larından biridir. Hatta zaman içinde o kadar
sıradan ve rutin bir hal alır ki, sakınca olup olmadığına dair hiç
düşünmediğinizi fark edersiniz. Kolay değildir bütün gün can kulağıyla dert
dinlemek. “Dert dinlemek” !
“Sen dertlerini anlatıp da ferahlayacaksın diye ben tonlarca para
döküyorum” diyen pek çok koca ve baba tanıdım. En nihayetinde geldikleri
noktada “Minaanım sayenizde o sorunların büyük bir kısmını aştık, ben asıl
bugün size daha önemli bir mevzu için geldim” cümlesi ile en mahremlerini
çalışma odamın orta yerine döker vaziyetteydiler. İlahi adalet diyebilirsiniz. Ama
bu benim af buyrun .aşaklı bir psikolog olmadığımı göstermez. Her neyse kendimi
övecek değilim. Ayrıca bunu yapanlardan da bir hayli tiksinirim.
Bu saatlerde burayı seviyorum. Tavan lambalarını söndürüp, abajur ve masa
lambasının ışığında, aralık pencereden aşağıdaki kalabalık ve capcanlı caddenin
sesleri gelirken, demli çay ve o gece alkolden payıma düşenle hatta keyfim çok
yerindeyse bir de Captain Black tüttürerek arkama yaslanıp radyodan gelen saksafon
sesiyle hücrelerimin gevşemesine izin veririm.
Ölümüne neden olacağını bildiği halde işini severek yapan bir kot taşlama
işçisini düşünün…
Veya günün dörtte üçünden fazlasını mürekkep, boya kokan bir matbaada
geçiren kafası artık güzel bile olamayacak kadar kokuyu kanıksamış bir
yayıncıyı…
Mesleğini radyasyona maruz kalarak icra edebilen bir radyoloji
teknisyenini…
Ne bileyim işte, hayatta elma toplamak, deniz kıyısındaki bir
gözlemecinin yerlerini paspaslamak, lüks bir butikte kadın parfümü test
ettirmek ya da klip çekimindeki Jennifer Lopez’in daha seksi görünmesi için
meme uçlarını mıncıklamak gibi daha hijyenik meslekler yerine bazı insanlar
elini, kana, boka, çamura sokarak ya da yaşamlarını hiçe sayarak kazanırlar
ekmek paralarını.
Pek çok kişiye göre psikoterapistlik de olabilecek en hijyenik ve elit
mesleklerden biridir. Kabul ediyorum elimi öyle pis yerlere sokuyor değilim. Ayrıca
doğrudan bir hayati risk altında da değilim. Ancak yaptığım işe steril demeden
önce insanların ne tür pisliklere bulaşabileceğini ve gelip bunları bana
anlatıyor olabileceğini bir düşünün derim. Zamanla ruhunuzun üzerinde bir fosseptik
kokusu birikmeye başlar.
Mesleki deformasyon.
Ya alkole başlarsın ya namaza. Ama benden söylemesi, terapistin ibadet
edeni pek makbul değildir. Ya da aslında şöyle ifade edeyim terapistin ibadet
ettiğinin bilinmesine izin vereni…
4 yorum:
Oh Oh afiyet olsun konyağın iyisi iyidir :)
teşekkürler ...
Sen Durumunu Anlatıyorsun, ben hangi Kanyağı içtiğini adını merak ediyorum:)Arada kahve yanına Likör, biraz kanyak almayı severim ben de.
afiyet olsun.
Remy Martin ... kahvenin yanında da iyi gider gibi ...
Yorum Gönder