Bu sabah Necibe’yi hastaneden çıkardık, eve getirdik. Fena görünmüyor
sanki ama yine de tetikteyiz apartmanca. Herkes tembihli. Belli aralıklarla
kontrol ediliyor, kahveye, sohbete ve “senin balkon da eser şimdi ne güzel”e
gidiliyor. Yemeklerden Müjde sorumlu. Tam bir Perihan Abla seti halindeyiz,
Allah sonumuzu hayretsin.
Önceki atak ve hastaneye yatışlarından dolayı hepimiz artık deneyimli
birer “bipolar bekçisi” kesilmiş haldeyiz. O da ne diyecek olursanız,
Manik-depresif (yani bipolar) hastaların manik dönemde neler yapabileceklerine
dair fikri olan ve daha önce olanların bir daha olmasına izin vermeme konusunda
hemfikir bir tür gizli dayanışma cemiyeti gibi de düşünebilirsiniz.
Size bahsetmiş miydim Necibe ortadan kaybolmadan hemen önce, yani
yaklaşık bir yıl önce bir sabah kapım çalındı ve kapıda iri kıyım, saçlı
sakallı bir adam belirdi. Tedirgin oldum haliyle. Çünkü o saatlerde kendimi o
semtte emniyette hissetmemde büyük pay sahibi olan girişteki lokantanın sahibi
Diyarbakırlı komşum henüz gelmemiş olur ve birinci kattaki sürücü kursunun
çalışanları da af edersiniz yaralı parmağa işemezler.
“Ben Minanım’ı arıyorum” dedi iri kıyım, saçlı sakallı adam.
“Buyrun?” dedim.
“Kendisi yok mu?” dedi.
“Mine benim neden arıyorsunuz?” dedim.
“Ben siz Mine’yi değil diğerini arıyorum bana bu adresi verdi,” dedi.
Minik ampuller yandı o sırada kafamda, yanmadı desem yalan. Ama tam emin
olamadım; “Hangi Mine’yi arıyorsunuz?”
“Doktor muymuş neymiş, öyle söyledi, bu adresi verdi, gel sabah beni gör
dedi, sizden daha uzunca, gırmızı saçlı..” dediği an tam olarak uyandım.
“Bakın galiba bir yanlış anlama var, burası benim evim, Mine benim ve de
doktor değil ama psikoloğum. Sizi yanıltmışlar.”
“Nasıl olur!!!” diye hiddetlenmesin mi?
“Sakin olmazsanız polis çağıracağım, kendinize gelin!” dedim.
Bu sefer de çam yarması gibi adam ağlamaya başlamasın mı kapımda? Ben
zaten uyku sersemi, olanlara bir anlam veremiyorum, bir de kapıma dayanmış
ağlayan bir Şahin K!
“Benim o Mine’yi bulmam lazım” diyerek ağlıyor.
“Siz kimsiniz beyefendi, ne oluyor?” dedim.
Hemen gömleğinin cebinden ehliyetini, kimliğini ve meslek kartı gibi bir
şey çıkardı panikle. Adını soy adını söyledi. Kamyoncular federasyonuna
bağlıyım, kamyon şoförüyüm, yola çıkacağım, yüküm var … bir şeyler saymaya
başladı.
Doğru mu anlıyorum acaba diye bir süre durup baktığımı hatırlıyorum. O
kadar sinirlenmiştim ki Necibe’nin hem benim adımı hem de adresimi bir de
kağıda yazıp da hiç tanımadığım bir kamyoncunun eline tutuşturmasına;
“Sizin aradığınız kadın’ın adı Necibe, alt komşum olur, böyle
münasebetsizlikler hep yapar, bekleyin inip birlikte çalalım kapısını,” dedim,
ceketimi omzuma atıp anahtarı kapıdan çektiğim gibi bir hışımla aşağı indim ki
o da ne? Kapı duvar!
Bir gece önce şehir dışı sayılacak bir yerde müzikhol, pavyon gibi saçma
sapan bir yerde Necibe bu adama rastlıyor, olmadık yalanlarla doktor olduğuna,
arabası bozulduğu için otostop yapmak zorunda kaldığına adamı inandırıyor,
kendini bilmem nereye bıraktırıyor. Artık başka ne halt ediyor bilemiyorum,
sonra da ben evi taşıyacağım, hafta sonu gel sen taşı diyor, adamı kandırıp
üzerindeki paraları alıyor (yanlış hatırlamıyorsam 800 TL civarı bir para) ve
ardından sırra kadem basıyor.
Dolayısıyla Necibe geri döndüğünde neden o kadar sinirli olduğumu bilmem
artık anlatmaya gerek var mı? Adam baktım her sabah kapıya dayanacak, parasını
ödedim, polise şikayet etmemesi için rica minnet ikna ettim.
Şimdi yazarken sanki başka bir hayatta olmuş gibi uzak geliyor o günler.
Ama öfkem resmen burnumdan çıkıyordu. Vay be…
O yüzden tedbirliyiz…
2 yorum:
hakikaten insanlar şok anlarında çok atik davranıyor ama sonradan dönüp bakınca 'vay be bunları mı yaşadım?' diyor
ve ancak o zaman duygularını fark edebiliyor...
Yorum Gönder