Alalh’ın sopası yok, böyle aşktı meşkti, kelebekti derken şşrraaakkkk
(!!!) diye iniverir insanın suratının ortasına şamar.
Öğlen bir telefon geldi. Numaramı doktor bir arkadaşımdan alan bir hanım,
ağlamaklı bir ses tonuyla “muhakkak bugün sizinle görüşmemiz gerekiyor, ne olur
yardım edin” diye ısrar edince önce neye uğradığımı şaşırdım ama birkaç ufak
soruyla ve kadıncağızın telefonda tam olarak konuşamamasından durumu kavramam
gecikmedi. “Tamam” dedim “buyrun gelin.”
Normalde hiç taviz yoktur “sizi muhakkak bugün görmem lazım”lara. Cerrah
mıyım yoksa kbb’ci mi ne olacak hemen bugün görünce diye de arkalarından atar
yaparım. Acil durumlar için telefon denen bir şey vardır.
Ama böylesi farklı.
Bir kadın bir adam ve bir erkek çocuk geldi. Çocuğu Müdananım’ın
denetimli serbestliğine bırakarak önce anne ve baba girdi odaya.
İkisinin de beti benzi atmış, omuzlar çökmüş, annenin gözleri belli ki
ağlamaktan kızarmış ve şiş, yorgun gibiler, uykusuz gibiler ve sanki hemen bir
gece önce kıyamete tanık olmuş gibiler.
Anlattıkça öğrendim ki aslında bir yıl önce boşanmışlar ancak evlerini
ayıralı henüz üç-dört ay olmuş. Salonda bekleyen tek çocukları “Pepecan” anne
ve babasının ayrılığına yavaş yavaş alışsın, aniden hayatı bıçak gibi
bölünmesin diye işi ağırdan almışlar. Ev içinde anne ve babanın odaları
ayrılmış ve ne zaman ki karşılıklı oturup da çocuklarına durumu açıklamaya
karar vermişler, Pepecan; “biliyorum siz boşandınız ya da boşanacaksınız
anladım ben zaten” diyerek duruma noktayı koymuş.
Ve baba kendisine bir ev tutmuş. Etrafında halen site inşaatları devam
eden, şehir merkezine biraz uzakta 18 katlı bir apartmanın 11. katında. Pepecan
görünürde bu ayrılıktan çok etkilenmemiş. Cuma akşamı olunca annesi sırt
çantasını yapıp hazırlıyor, babası gelip onu alıyor, Pazar akşamüzeri de anne
gidip babanın evinden alıyormuş. Zaten çok uysal, sakin ve çekingen bir
çocukmuş…
Bir Pazar günü Pepecan babasının oturduğu sitedeki çocukları görerek
aşağıya inmek istemiş. Babası da sıkı sıkı tembihleyerek “in” demiş. Ve Pepecan
inmiş…
“Buna inanamıyorum Minanım, yani böyle bir şeyin olmasını aklım almıyor. Nasıl
kendimi öldürmediğimi, nasıl dayandığımı bilmiyorum, o gün neden gözümü ondan
ayırdığımı, hatta nasıl inmesine izin verdiğimi, nasıl on dakikalığına duşa
girdiğimi hala bilmiyorum. Yani bu olanlara bir anlam veremiyorum.”
Her ikisi de ağlıyorlardı. Baba gerçekten de yer yarılsa da içine girsem
gibi bir halde; anne de belli etmemeye çalışarak ama yine de içinden kabarıp
taşan öfkesinin gözlerinden alevler çıkarak etrafa saçılmasına mani olamadan.
Tüm çocukların bisikleti varmış. Pepecan da çocuklardan birinin arkasına
oturarak onlara katılmış ve “keşfe gidiyoruz” diyerek hepsi siteden çıkmış. Asfaltta
binmek çok basit olduğu için kumlu çakıllı alanda “pati çekelim” demişler ve biraz
ilerideki inşaata gitmişler. O gün pazarmış ve etrafta inşaatın bekçisinden
başka kimse yokmuş…
Arkadaşlar benim gerçekten yüreğim şişti, duygularım ağrıdı şu saate
kadar. Sonrasını tahmin ettiğinizi sanıyorum ama bir ara bağlayacağım, şimdilik
müsaade…
4 yorum:
off Allahım sonu tahmin ettiğim şeyse Allah sabır versinn :(
tüylerim ürperdi , galiba ben de tahmin ediyorum ama olaya nasıl müdahale ettiğinizi daha çok merak ettim , küfürler için biraz dağarcığımı genişleteyim bir sonraki posta kadar :/
Çocuklar ve bisiklet.. bugün tamda paylaşmayı düşündüğüm konunun konusu.
Tahmin etmek istemiyorum. Bekliyorum. :)
Ha siktir!
:\
Yorum Gönder