Sizinle geçenlerde Rapunzel’in bana yazdığı mektubu paylaşmıştım. Az önce
gelen hastamla birlikte devamını da yazmaya karar verdim. Az önce gelen
hastamın esas itibariyle Rapunzel’le ya da onun içinde geçtiği öyküyle ilgisi
yok. Sadece çağrışımlar… çağrışımlar…
Az önceki hastam biraz erotomani gibi görünen bir karşılıksız aşka düşmüş
durumda. Bu tamamen benim yorumum. O “patronunun aslında içten içe onu
beğendiğine, hatta zaman zaman karısı ile kendisi arasında yoğun vicdani
hesaplaşmalara giriştiği bir aşk bunalımına girdiğine inanıyor.” Erotomani tam
da bu demek işte. Ünlü ya da kendisinden üstün pozisyonda birinin kendisine
aşık olduğuna inanmak. Ama bazen iş yerinden öyle enstantaneler anlatıyor ki,
sosyal beceri eksikliği olan ve biraz içedönük bir patronun pekala bu hastamın
anlattığı türde bir duygusal gel-git arasında kaldığına da inanılabilir. Yani
hastamın yerinde ben olsam muhakkak inanırdım. Ben çoğu insanın zorlanacağı
konularda bile hızla inanabilen biriyimdir. Her neyse bu hikayeyi belki sonra
anlatırım. Şimdi bana pek keyifli gelmiyor.
Rapunzel’le çağrışım yapan neydi derseniz, anlatayım…
İki yıl önceydi. İçe kapanıklık, dikkat dağınıklığı (daha önce anlattığım
türde ailenin hüsnü kuruntusu olarak değil, gerçekten bir dikkat ve konsantrasyon
becerisi kaybı), geceleri uyuyamama ve arkadaş edinememe şikayetleriyle 15-16
yaşlarında ergen bir erkek hasta getirilmişti annesi tarafından. Aklı başında
ve olgun bir çocuktu. Annesi görüşmeler sırasında dışarıda beklerdi. O da
içeride sakin, terbiyeli, biraz “benim burada ne işim var” der gibi bakarak
sorularıma cevap verirdi. Dış dünyayla o kadar ilgisiz ve olan bitenden kendini
o kadar soyutlamış görünüyordu ki, derhal onu “oraya”, görüşme odasına getirmem
(!) gerekiyordu. Elimdeki kağıtlara onunla ilgili notlar alıyormuş gibi
yaparak, “Mastürbasyon yapıyor musun?” diye sordum.
Suratını görmeniz gerekirdi. Ama artık odadaydı. Cevabı konusunda ısrarcı
olmadım. Ona sadece, “bütün insanlar, hatta yapmadığını söyleyenler de dahil
mastürbasyon yaparlar Kalem” dedim. Konuyu değiştirdim.
Artık ilgisi ve dikkati, istediğim her şeyi orada, odada bizimle
birlikteydi. Ne kadar içine kapanık ve asosyal olursa olsun her erkeğin, hele
de ergenlik dönemindeki bir erkeğin kayıtsız kalmasına imkan olmayan bir konudur
bu. Utandırmamaya gayret ederek, özendirici olmaktan kaçınmak gerekir. Zor bir
denge. Meslek sırrı. Her şeyi de anlatacak değilim!
Neyse efendim, ayrıntıyla sizi boğmayalım, gel zaman git zaman bizim
utangaç, pısırık Kalem bir dillendi, bir açıldı ki görmeyin gitsin. Ve tüm o
kasvetin altından ne çıktı biliyor musunuz? Aşk. Evet kendisi 6. sınıftan beri yan
sınıftaki okulun en güzel kızına deliler gibi aşıktı. İlk aşk… İlk kalp ağrısı…
Ona üç yıldır hiç açılmamıştı. Hatta kızcağız bizimkinin ismini bile daha o
sene bir öğretmen yokluğunda sınıflar bazı derslerde mecburen birleştirilince
öğrenmiş. Ama Kalem, kızın onun ismini hatırlayıp hatırlamadığından bile emin
değildi.
Bana onu anlatırdı bazen. Sanırdınız ölmüş cennete gitmiş de bana orayı
tarif ediyor… Kendinden geçerdi adeta. Ona hiçbir zaman vermeyeceği şiirler,
mektuplar yazar, karakalem kızın uzun saçlarını çizer, romantik ve hülyalı
dolanırdı ortalıkta. Bazı ikna edici (!) yöntemlerle hiç değilse derslerine
tekrar çalışmasını sağlayabilmiş, tek tük ve yüzeysel de olsa çevresindeki bazı
çocuklarla adına arkadaşlık demeye bin şahit isteyen ancak Kalem için oldukça
cüretkar bazı ilişkilere adım attırabilmiştim. Uyumlu ve söz dinleyen bir
çocuktu. Ve ben onun dünyada kimseye anlatmadığı tek sırrına ortaktım. Eh benim
de havamdan geçilmiyordu (!) J
Bir yıla yakın bir sürenin sonunda bizimki yine kızı anlatırken öyle bir
detaydan bahsetti ki, bunu daha önce duyduğuma yemin edebilirdim. Biraz daha
sordum, ayrıntı istedim. Okulunun adını, kızın adını (kızın adı ona ait en
büyük mahremdi ve hayatta kimseye söylemiyordu, “o” diyordu sadece- olan biteni
biraz daha teferruatlı sordum. Ve anlattıkça emin oldum.
Kalem’in sular seller gibi aşık olduğu okulun en güzel kızı, bana annesi
ve babasının boşanmasının ardından, yoğun öfkesi nedeniyle getirilen ve aşırı
kontrolcü bir annenin gölgesinde güneşe hasret kalarak solgun ve küskün büyüyen
Rapunzel’den başkası değildi. O sırada hem Kalem’i hem de Rapunzel’i birkaç
ayda bir düzenli olarak görmeye devam ediyordum. İkisi de birbirinin buraya,
bana geldiğinden bihaberdi. Meslek etiği ve insani duyarlılığım elimde,
külahımı önüme koymuş ve öylece kalmıştım.
-devam edecek.
3 yorum:
Bu blog bağımlılık yapmaya başlıyor ;)
:))
öyle güzel anlatmışsın ki merakla bekliyorum bir sonra ki bölümü..
Yorum Gönder