8 Temmuz 2012 Pazar

Kendini gerçekleştiren kehanet


Blogla hiç ilgisi olmayan bir yazı için “kendini gerçekleştiren kehanet” ve “karma felsefesi” konularında malumat toplamak üzere oturdum hazreti google’ın başına. İlginç bir araştırmayı tekrar hatırladım bakınırken ve bunu çok muhterem blogger dostlarımla paylaşmasam olmaz diye düşündüm.
Pozitif düşünce, kuantum olumlama, karma vs türünden mistik yaklaşımların henüz bilimsel verilerle desteklendiğine dair elimizde bilgi olmadığından, bu konular karşısında ihtiyatlı davranmak taraftarıyım. Kişisel özelliklerim nedeniyle herhangi bir konuda ahkam kesmek ve benimkinden farklı olan bir düşünce sistemini tam olarak bilmeden “yanlış” olarak etiketlemek bana biraz ters gelir. O nedenle “ihtiyat” sözcüğünü kullandım zaten. Evet benim günlük hayatımda etkiye sahip olmayan akımlar ama bu merak etmemi engellemiyor.
Her neyse bakınırken Rosenthal isimli bir adamın 1968’te çocuklar üzerinde yapmış olduğu bir çalışmayı özetleyen makaleyi buldum. Aslında bu araştırmayı üniversite yıllarından biliyordum hatta yanlış hatırlamıyorsam kısa bir ödev de hazırlamıştım bununla ilgili. Ama geçen zaman bilgileri ister istemez önem sırasına göre hafızada öyle bir depoluyor ki, çekmeceleri açmazsanız orada ne vardı unutuyorsunuz kolayca.
Türkçe’de Rosenthal’in vardığı sonuç, “beklenti etkisi” olarak  kullanılıyor. Pygmalion etkisi veya “kendini gerçekleştiren kehanet” de sıklıkla karşılaşabileceğiniz kavramlar eğer araştırmak isterseniz.
Yaptığı iş de çok kısaca şu: Bir okulda öğrencileri rastgele olacak şekilde ikiye ayırıyor. Bir grubu “çok zeki” olarak sınıflandırıyor ve o grubun öğretmenine bir yıl boyunca bu çocuklara gerçekten de çok zeki hatta üstün zekalı gibi davranmalarını, onlardan bahsederken bu şekilde bahsetmelerini ve yüksek potansiyellerine uygun eğitim vermelerini istiyor.
Buradaki önemli nokta çocuklar çalışma öncesinde herhangi bir zeka testine tabi tutulmuyor. Yani gerçekte “çok zeki” olup olmadıklarına dair elde bir veri yok.
Bir yılın sonunda bu gruptaki çocukların gerçekten de akademik olarak, bu şekilde muamele görmeyen, normal davranılan çocuklara göre daha fazla ilerledikleri bulunuyor.
Rosenthal’e göre, öğretmenlerin yüksek performans beklentisi, öğrencilere söyledikleri şeyler, yüz ifadeleri, gibi sözel ve sözel olmayan çeşitli şekillerde iletilmiş olabilir.
Kendini gerçekleştiren kehanet olarak yorumlanan da şudur: Öğretmenlerin çocuklara olan yüksek beklentisi bir süre sonra çocukların benlik saygıları ve motivasyonları vs üzerinde olumlu bir etkiye yol açıyor.
İyilik yapanın iyilik bulduğuna ( ve tabi aksine de) inanırım. Ama iyilik yapmanın aslında zaten iyilik bulmak için yapıldığı bilgisini de bir lanet gibi zihnimde taşıyorum. Yani üzgünüm ama bu “gerçek”. Ama siz yine de bunu bilmiyormuş gibi davranabilirsiniz. Bence sakıncası yok.
Her neyse…
Bu araştırma neden önemli derseniz, bizde çok sık kullanılan şu tabiri size hatırlatmak isterim: Bir şeyi kırk kere söylersen olur!
Belki de öyledir…

Not: Şu anda dinlediğim şarkıda “yakında Venüs ve Mars’a gideceğiz ama aşka ne zaman kavuşabileceğiz bilmiyorum” diyor. İşte bu da o şarkı…

2 yorum:

Balthus dedi ki...

Şarkılar yazının önüne geçiyor son günlerde. Sanırım internet bağımlılığı üzerine de yazma vakti geldi çattı Minaanım :))Bakırköy Ruh ve sinir de bunla ilgili bir bölümde açılmış geçenlerde.Şarkı çok güzeldi yaa :) du faceden de beğene tıklayayım :)

cem dedi ki...

insanın iyileşmek için önce hastalıklı düşüncelerinden kurtulması gerektiği su götürmez bi gerçek de o düşüncelerden kurtulması mesele. bilim bu noktada devreye girmeli bence...